5.4.16

KONTROL EDİLEMEYEN GÜÇ ÇİN-YILMAZ PARLAR


PARLAR MEDYA  
KONTROL EDİLEMEYEN GÜÇ ÇİN

KONTROL EDİLEMEYEN GÜÇ ÇİN
Faruk Güllüoğlu Şirinevler şubesi’nde Faruk Güllüoğlu ev sahipliğinde her ay gerçekleşmekte olan Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Başkanı Celal Toprak, Gazeteci Fikri Türkel ve Faruk Güllüoğlu tarafından yürütülen Katmerli Sohbetler toplantının bu ay konuğu, Sultanhamam’da 20 yıl distribütörlüğünü yaptığı Permasharp’ın jilet fabrikasınca satın alınarak fabrikanın Rusya’ya taşınınmasından sonar Derby’yi satın alan ve 10 yılda dünya markası yapan, Derby ve Tokai markalarının ardındaki isim, Azmüssebat şirketinin kurucusu duayen Sanayici, işadamlarımızdan Bekir Hulisi Cansu’ydu.   


Gazeteci Fikri Türkel’in moderatörlüğünü yaptığı katmerli sohbetler toplantısı, akademi iş ve medya dünyasından bir kısım isimlerin katılımıyla 30 mart 2016 tarihinde gerçekleşti.
Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Başkanı Celal Toprak, Japonlardan isim hakkını satın aldığı Tokai çakmaklarının da üretimini yapan, Reklam literatürüne geçen içi doldurulmuş sloganı “Çakar çakmaz çakan çakmak” hatırlatdı.Konuk konuşmacı işadamı Bekir Hulisi Cansu’yu takdim etmeden önce haftalık son göze çarpan haberleri dile getirdi. Yapılan Edirne ekonomi araştırma gezisi hakkında bilgiler verdi. Geçen ayın konuğu iş adamı Kemal şahin’in Edirne’deki performansından fabrikasında Avrupa’yi zihniyetle kadın istihdamının üstünlüğünden söz etti. Ekonomi Gazetecilerin Medikal park Hastane sağlık anlaşmasından önümüzdeki günlerde bir kere daha geniş anlatımlı tanıtımlı toplantının yapılacagı bilgileri paylaştı.
   
Gazeteci Fikri Türkel Bekir Hulisi Cansu’nun kısa bir tanıtımını yaparak dünya ekonomisini ve Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yeri şeklinde global bir soru ile başladı.
Bekir Hulisi Cansu’da ikinci dünya savaşı sonrası durum ve ekonomiden başlayarak bu günkü konumun genel profilini çizdi.
Ufuk turunda Soğuk Savaş Yılları  Doğu Bloğu ülkeleri ile Batı İttifakı (NATO) arasında 1946’dan 1991’e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askeri gerginlikten bahsederek, bu dönemin sona ermesinden sonra oluşan düzen uluslararası sistem açısından oldukça önemli bir süreçin altını çizdi.


Başat aktörlerin iç ve dış politikalarına olan etkisi ve bu aktörlerin şu anki ve gelecekteki muhtemel tedbirlerine atıfları sıraladı. Doların finansal dünya üzerindeki hakimiyetini kaybetdiğini anlatdı.
ABD’de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada uygulanacak uluslararası para sisteminin görüşüldüğü yapılan Bretton Woods Konferans sonucunda modern kredi ve para sisteminin temelini oluşturan anlaşmanın, Avrupa ülkelerinin gelişmesinde önemli olumlu rol oynayan sistemin oluşturduğu dünya finansal düzeni etkili olduğunu söyledi.


Ancak günümüzde yeni koşullar altında doların yerine başka para birimleri geldiği altına dönüştürülebilen tek para biriminin dolar olmasına, diğer para birimlerinin değerlerinin de dolara göre ayarlanmasına karar verilen konferansta Tüm para birimlerinin dolara endeksli olması zamanla piyasalarda gerilim yaratdığını, ABD'nin doları altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamasıyla sistem çöktüğünü dile getirdi.
Büyüyen ekonomiler içinde Çin ekonomisi de önemli ölçüde büyüdüğünü ABD ekonomisine yaklaştığını iki rakibin Amerikan dolarının rolünü önemli ölçüde etkileyeceğini vurguladı. Çin’in Mali Gücüyle baş etmenin zor olduğunu söyleyerek “Kontrol edilemeyen güç” olarak Çin’i değerlendirdi



Çin’in ekonomik kalkınmaya yaklaşımı, ülkeyi bir tarafı aşırı gelişmiş bir deve, çok büyük bir finansal kolu olan ezici bir ihracat gücüne dönüştürdüğünü,   başlattığı reformların ardından, Çin şirketleri dünya pazarında rekabet etmek için giderek artan bir etkinlikle ucuz işgücü ve ucuz sermaye kullanmaya başladığını, Çin Halk Bankası   ticari kârların ve nakit girişlerinin büyük kısmını elinde topladığını satın alma rakamlarını paylaştı.

Çin’in mali dış politikasının başlıca amacı içte ekonomik büyümeyi ve istihdamı teşvik etmek. Hükümet bu hedefi gütdüğünü sorulan soru olarak  Ülkeyi idare eden Çin Komünist Partisi’nin en acımasız agresif kapıtalizm uyguladığını vurguladı. Çin uluslararası finansta etkisini artırmanın başlangıç aşamalarında hırslı görünse de, temkinli olduğunu ve eğitimlerede ağırlık verdiğini açıkladı. 

Toplantı sonrası yaptığımız kısa söyleşide sorduğumuz, 1996'da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın oluşturduğu 5 ülke Şangay Beşlisi'ne 2001'de Özbekistan'ın katılımıyla üye sayısını altıya çıkartan Türkiye’nin, diyalog ortağı olarak katıldığı, son günlerin tartışma konusu Türkiye AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütüne girebilecekmi ?   
Temel kuruluş amacı ülkeler arası askeri, ekonomik ve kültürel işbirliği sağlamak ve özellikle güvenlik konusunda ortak alışmalar yapmak, öncelikle sınırlarda karşılıklı askeri güven tesisi ve sınır kuvvetlerinin tedrici olarak azaltılması olarak belirlenen potansiyel iç karışıklıklarda bölücü unsurlara karşı ortak hareket etmek şeklinde olduğu, dünya petrol üretim ve kullanım pazarının yarısından fazlasını elinde bulunduran, Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan'ın gözlemci olarak bulunduğu örgüt, liderlerinin dünya nüfusunun yarısını temsil etmesiyle ABD'ye karşı etkili bir alternatif kutup oluşturduğunu dünyanın gaz rezervlerinin 41.8% ine, petrol üretiminin 24%üne ve Rusya'nın tek başına dünyanın en büyük gaz rezervine sahip olduğu düşünüldüğünde, Şanghay İşbirliği Örgütün dünyanın enerji marketinde ne kadar önemli bir potansiyele sahip olduğu cevabını verdi. Bu örgüte bizi dâhil ederler mi? Tekara sorumuza gelişmelerin şartların çok çabuk değiştiğini zamana ihtiyaç olduğu anlamda cevavladı.
yilmazparlar@yahoo.com

3.4.16

KÜLTÜREL MİRAS CAN BULDU-YILMAZ PARLAR


PARLAR MEDYA  
KÜLTÜREL MİRAS CAN BULDU

KÜLTÜREL MİRAS CAN BULDU


Başkanlğını Av. Murat Hazinedar'ın yaptığı Beşiktaş Belediyesinin bünyesinde bulunan Koruma Uygulama Denetleme Bürosu (KUDEP) Uzmanı Mimar Ayşe Ünlü’nün üstlendiği proje kapsamında kültürel mirasa sahip çıkarak bakımsız durumdaki tarihi çeşmeleri suyla buluşturması, sosyal sorumluluğu, Beşiktaş Belediyesinin ilçe genelindeki tüm çeşmeleri kurtarmak için Vakıflar’la protokol imzalaması, Vakıf-Kültürel  Miras- Su üçlüsünü kaleme almama zorladı.


Dünya kültürel miras anlaşmalarına göz atalım;

-Lahey konvansiyonu – silahlı çatışma halinde kültürel varlıkların korunmasına ilişkin sözleşme
-Dünya kültürel ve doğal mirasının korunmasına dair sözleşme
-Avrupa kültür konvansiyonu
-Avrupa mimari mirasının korunmasına ilişkin sözleşme
-Arkeolojik mirasın korunmasına ilişkin avrupa sözleşmesi
-Akdeniz’de özel koruma alanlarına ilişkin protokol
-Somut olmayan kültür mirasının korunmasına ilişkin sözleşme
-Anıtların korunması ve restorasyonu için uluslararası tüzük-venedik tüzüğü
-Arkeolojik mirasın korunması ve yönetimi tüzüğü
-Nara özgünlük belgesi
-Kültür varlıklarının kanunsuz ithal, ihraç ve mülkiyet transferinin önlenmesi ve yasaklanması için alınacak tedbirlere ilişkin sözleşme
-Uluslararası çalınmış ve kanunsuz şekilde ihraç edilmiş kültürel varlıkların geri verilmesi UNIDROIT sözleşmesi
-Sualtı kültür mirasının korunmasına ilişkin sözleşme
-Toplum için kültür mirasının değeri çerçeve sözleşmesi
-Kültürel ifade çeşitliliğinin korunması ve geliştirilmesine ilişkin sözleşme

 “Dünya miras değerleri sosyal ve ekonomik gelişmeye ve toplumlarımızın hayat kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunmalı ve miras değerlerinin belirlenmesinden, korunmasına ve yönetilmesine kadar tüm süreçlerde yerel toplulukların aktif olarak yer almaları sağlanmalıdır” Budapeşte Deklerasyonu 2002

1972 yılında Paris’te yapılan UNESCO 16. Genel Konferansı, “bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal sitleri dünyaya tanıtmak, toplumda söz konusu evrensel mirasa sahip çıkacak bilinci oluşturmak ve çeşitli sebeplerle bozulan, yok olan kültürel ve doğal değerleirn yaşatılamsı için gerekli işbirliğini sağlamak amacıyla” toplanmıştır (Madran-Tağmat 2007, vd 46). Bu toplantı sonucunda konu uluslararası bir sözleşme haline getirilmesi kararlaştırılmıştır. Ülkemiz bu sözleşmeyi 1982 yılında imzalamıştır.
Sözleşmeye taraf olan devletler, ülkelerinde bulunan kültürel ve doğal mirasın saptanması, korunması, sergilenmesi ve gelecek kuşaklara iletilmesinin sağlanması görevini üstlenmiştir.  Bunun için ülkeler kendi imkanlarını sonuna kadar kullanacak ve yetersiz kalındığı durumlarda her türlü uluslararası yardım ve işbirliğini sağlayacaktır.
Dünya kültürel ve doğal mirasının korunmasına dair sözleşme
Devletler, doğal ve kültürel mirasın korunması için, kültürel ve doğal mirasa toplumsal amaçlı bir işlev vermek ve bu mirasın korunmasını gerçekçi planlamalarla gerçekleştirmek; bilimsel, teknik ve araştırmalar gerçekleştirmek,; kültürel mirasın belirlenmesi, korunması, sergilenmesi ve yenilenmesi için gerekli yasal, bilimsel, parasal önlemleri almak; bu konularda ulusal veya bölgesel merkezler kurmak çabalarını gösterecektir
Avrupa Kültür Konvansiyonu
Avrupa’da yaşayan toplulukların eğitim, kültür ve bilim alanlarında gelişmesi, işbirliği ve ortak kültür mirasını geliştirmek amacıyla kabul edilmiş bir sözleşmedir. 1954 yılında Strasbourg’da imzalanmıştır ve ülkemiz 1957 yılında bu sözleşmeyi kabul etmiştir. Buna göre taraf ülkeler, Avrupa ölçeğinde kültürel paylaşımlar için ortak programlar geliştirmeli, uzman değişimi gerçekleştirilmelidir. Ayrıca her ülke kendi kültür mirasını Avrupa kültürünün bir parçası olarak görmeli ve bunu korumak için gerekli önlemleri almalıdır.
Dahada ilave edeceğimiz pek çok anlaşmaya ülkemiz imza atmıştır.
Gelelim vakıflarla Beşiktaş Belediyesinin Vakıflarla  anlaşmasına;  Osman Bey döneminden beri varlığını gösteren vakıf sistemi ile Osmanlı Devletinin iktisadi, sosyal, siyasi kültür hayatını tam  anlamak mümkündür. Vakıf müessesesinin Osmanlı toplum hayatında; iskan, istikrar, şehircilik, eğitim, kültür, sosyal hizmet ve ekonomik açılardan derin izleri bulunmaktadır. Vakıf sisteminden yararlanılarak ülke zenginliklerinin paylaşılması, adil devlet yönetiminin tesisi ve erdemli şehirlerin kurulması konularında, başarı sağlanmıştır.
Serveti sürekli sosyal hizmete dönüştüren, serveti toplum yararına kamulaştıran, Bu tesisler sayesinde sosyal yardımlaşma, sevgi ve saygıya dayalı bir toplum hayatı inşa edilmekteydi.

İktisadı hayatında ehemmiyetli bir rol oynayan dini-içtimai bir müessesenin adı olan Vakıflar tarafından gerçekleştirilen, sebiller, çeşmeler, hamamlar, hanlar,  mektepler, medreseler, darüşşifalar ve bu yapılar bütünlüğü sayesinde çevrenin fiziki ve sosyal alt yapısı tamamlanmış yaşanabilir ortamların hazırlanmasından sonra, yerleşik bir düzen kurmaları sağlanmıştır. Yol, su, köprü, kaldırım, çeşme ve sebil gibi bayındırlık ve kültürel müesseseler, tarih boyunca hep vakıflar tarafından kurulmuşlar ve idare edilmişlerdir.


Osmanlı döneminde kurulan vakıfların sayısı 35.000’in üzerindedir. Değişik dönemlerde vakıflar üzerinde yapılan araştırmalar, Türk iktisadi hayatının ortalama % 16’sına vakıfların hakim olduğunu göstermektedir.


Vakıf sektörü, meydana getirdiği sistem ve gösterdiği ekonomik faaliyetler itibariyle, gelir sağlayan ve elde ettiği bu gelirlerle toplum ve devlet yararına, çok çeşitli konularda hizmet üreten, kendi kendine yeterli bir yapıya sahiptir.


Su konusuna gelince; İki hidrojen ve bir oksijen basit bir bileşik.. Ancak bu kadar basit değil..

Su İstanbulun varlığı ve özü kadar hayatın özü. İstanbul sudan güç aldı, Suyun sayesinde Istanbul başka medeniyetlerden beslendi, ve bunlarada kendi marifetlerini ve güzelliklerini verdi.

Araştırıldığında insan kimliğinin karışık dünyasını ve geçmişle iletişim kurmanın ilkel içgüdüsüyle deneyimlerin zor alanlarına girmeye çalışıldığında ne kadar zahmetli yollardan suya kavuşmanın görüntüsü çıkar.


Tarih boyunca topluluklar ve devletler arasında savaşlara sebep olan medeniyetlerin kurulmasına ve yıkılmasında temel faktör teşkil eden olmaması tabii dengeyi bozarak diğerlerininde sonunun gelmesine tesir edebilen suyun, sağlıklı yaşam için güvenli su kaynaklarının çeşmelerin  muhafazası, sürdürülebilir ve güvenli yapıya kavuşturulması konularında hepimize büyük sorumluluklar düşüyor.

İstanbul tarihin geride bıraktığımız yıllarından sonra yerleşim şehirleşme bilimsel yapılaşma yerine çarpık inşa edilmesi kültürel varlıkların arada sıkışması şehirleşme anlayışına yeniden yapılanmada fırsat olacak kentsel dönüşümün estetikden uzak rantsal dönüşüm olarak uygulama sonucunda İstanbul’un tarihi varlıklarını dahada içine gömdü.
Düzensiz yapılaşma su ekosistemleri için de önemli bir kayıbı beraberinde getiriyor.
Bunlardan yola çıkarak Beşiktaş Belediyesinin bu projesesi bireysel ve toplumsal olarak sosyal sorumluluklara çağrı niteliğinide taşıyor.
 yilmazparlar@yahoo.com

2.4.16

VİCTOR HUGO “DOĞULULUKLAR”-YILMAZ PARLAR


PARLAR MEDYA  
VİCTOR HUGO “DOĞULULUKLAR

VİCTOR HUGO “DOĞULULUKLAR”

Notre Dame de Sion Fransız kız Lisesi  “La Galerie”

Victor Hugo “Doğululuklar” konulu şiirler ve resimler sergi açılışı gerçekleştirdi.

Belçika İstanbul Konsolosu M. Henri Vantieghem, Konsolos eşi Marie Liévain-Vantieghem’ın da icabet etdiği açılışa iş birliği yapan Fransız-Türk iş adamları, akademisyenler, sanat edebiyat dünyasının ünlüleri ve yerli yabancı elit bir sanatsever ziyaretci katıldı.


Kuratörlüğünü Anne Baradel-Sanat Yönetmenliğini Mireille Sadege yaptığı sergide Victor Hugo’dan şiir derlemesi yine kendi çizimleri arasından bir seçki oluşturdu.


Dünya klasikleri arasına giren “Sefiller” romanını yazan, Fransız yazar ve şairin   “Doğululuklar” sergi açılışında Okul Müdürü Yann De Lansalut’ın Fransızca konuşmasını Türk Müdürü Suzan Sevgi Türkçe çevirisi yaptı.


“İstanbul’da Notre Dame de Sion Fransız Lisesinin açılışının tarihi 1856, aynı zamanda Victor Hugo’nun yazdığı Fransız edebiyatının en büyük başyapıtlarından biri olan Düşünceler’in yayınlandığı yıl olduğunu, 2016, NDS Frankofoni İlkbaharında, lise  kuruluşunun yüz altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle,  yazı dehası olarak sıfatlandırdığı Victor Hugo’nun bir yönünü daha keşfettirmek istediklerini söyledi.


“Satirik, lirik, epik şair; romancı, tarihçi, eleştirmen, oyun yazarı, çizer, akımların öncüsü, gazeteci, politikacı, sürgün,  isyancı Victor Hugo tüm alanlarda yer almıştır. 19. yüzyıldan bu yana, dünyanın gözünde tüm evrenselliğiyle Fransa’nın bir sembolü olmaya devam etmektedir.”dedi

Dünyası çocukluğundan itibaren çatışmacı olduğunu söyleyerek  “Hugo’nun, döneminin canlı bir sentezini temsil etmiş olduğu çok söylenmiştir. Tüm eserleri, tüm hayatı, ortak tarihle bireysel tarihçesinin aykırılıkları arasında bir çekişme biçimindedir. Dünyası çocukluğundan itibaren çatışmacı olmuştur.”ifadesinde bulundu.

Victor Hugo’nun eserlerindeki boyut için , “«Doğululuklar» da da görülecektir. O gelgitler, o karşıtlama, o karşıtlıkları birbiriyle dengeleme arzusunu burada da görürüz. Kitapta çoğu zaman çelişkili terimlerin ittifak oluşturduğu görülür. Bu, zihninin bir oyunudur ve dünyanın dönüşümleriyle bu dönüşümlerin çelişkileri bu zihne daima çarpıcı gelir. Bu zıtlıklar bugün bizim düşüncelerimizde büyük yer tutan, felsefedeki ötekilik kavramını ortaya çıkartır. İşte burada, vizyon sahibi olan Hugo’yu görürüz.


Hugo, kendisine bol miktarda düşünce ve görüntü geldiği, bunlar birbirine yanıt verdiği için çizim de yapmaktadır. O, olağanüstü bir şiirsel yeteneğin farklı alanlarda kendini ifadesidir.” açıklamalarında bulundu.


“Notre Dame de Sion'da, Rousseau'yu anlatan  büyük bir sergi düzenledikten sonra, öğrencilerimize ve ziyaretçilere Fransız edebiyatının bu devinden bir «kesit» bile olsa keşfettirmek, gerçekleştirmeyi çok istediğimiz bir çalışmaydı. Burada bilinçli olarak «kesit» terimini kullanalım, çünkü Hugo’nun zaferi edebiyatın ve toplumun tüm alanlarında parlamaya devam etmektedir. Şair, «Ben meşalelik işimi yapıyorum» diye yazar. Kesit, çünkü yazı en küçük yaşından itibaren onun içindedir ve 85 yaşına kadar da devam edecektir. Şiirin en büyük temsilcilerinden biri olan Hugo’yu, biz burada yalnızca birkaç yönüyle tanıtıyoruz. «Doğululuklar» bu açıdan, iyi bir sergi düzenleme fırsatı sunmakta; aynı zamanda şairin şiirlerinin bir bölümünü daha tercüme etme olanağı yaratmaktadır.” Sözlerinden sonra sergi sorumlusu  Anne Baradel  ve  Ulya Tabaklar, Christine Duquenne, Ece Sutra, Gülüş Arsoy, Profesör Delphine Gleizes, Profesör Franck Laurent, Profesör Florian Rodari ve Profesör Nami Başer’e, Fransa Millî Kütüphanesi’ne ve ’a tüm ekibe teşekkürlerini bildirdi.


yilmazparlar@yahoo.com