23.11.15

LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI-YILMAZ PARLAR


PARLAR MEDYA  
LEYLA UMAR’IN GİTTİĞİ GÜN, EREN ATİLLA’NIN GELDİĞİ GÜN

LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI.....

LEYLA UMAR’IN GİTTİĞİ GÜN,  EREN ATİLLA’NIN GELDİĞİ GÜN

   Artık Teşvikiye camiini her detayıyla biliyorum. Barok mimarisini, zarif minaresini, musalla taşının konduğu yeri, özel parmaklıklarını... Kendisi gibi zarif ve bozulmamış bir semtin göbeğinde, mimari yoluyla aldığımız estetik zevkle öte yana uğurladığımız dostlarımızın acılarının garip biçimde birbiriyle hemhal olduğu özel bir yapı... Kederi ve matemi bür tül gibi sarmalayan güzelliği içinde...
   Oradan en son Leyla’yı uğurladık. Türk gazeteciliğinin unutulmaz adı. Şen kahkahası yıllar boyu kulaklarımızda çınlamış, dostlarına sadakati birçok kez denenmiş, tüm dünyayı dolaşmış, tüm gazetelerde yazmış, ilgi duyduğu tüm ünlülerle konuşmayı başarmış bir kadın. Üstelik hep zarif, hep güzel, hep şık kalmayı da bilmiş..  
Leyla ve Pygmalion’u
   Onu bu kısa yazıda anlatamam. Apayrı bir portre gerekir - anılarımda veya bir ‘portreler kitabı’nda...Ama çok özetle yazayım.
   Ben onu tanıdığımda Refik Erduran’dan boşanmıştı. Tek çocuğu Adnan bir önceki eşindendi. O ve eşi, değerli yemek yazarı Hülya Ekşigil hayatını gerçekten dolduran kişilerdi. Elbette onlardan olan yakışıklı torunu Arda da...Bir dönemde onların ailece Kanada’ya göç etmeleri Leyla’yı nasıl üzmüştü!...
   Ama Refik’i hep sevdi. Çokluk alayla, kimi zaman nefrete dönüşen bir acılıkla söz etse de, bunların ardında gerçek bir büyük aşk olduğunu hep hissetmişimdir. O çok mütevazi biçimde başlayan meslek hayatında ona yeni ufuklar açan, alıp Hollywood’a götüren ve orada bambaşka bir alemle tanıştıran Refik’de bir tür Pygmalion’unu bulmuştu. Kişiliği ve yaşam zevki onunla birlikte gelişmişti.
    Peki nasıl olmuştu da Refik Erduran gibi duyarlı, edebiyatçı, kişilikli bir adam, vaktiyle Nazım’ı hapisten kaçırmasından unutulmaz oyunlarına birçok şeyle sanatımızın temel kişiliklerinden biri olan bir gazeteci-yazar, Leyla gibi biri kadınla mutluluğu bulamamıştı? Bir tür Charlie Sheen sendromu mu?
   Ama cenazesinde hayli çökmüş bir Erduran bana ‘ona karşı hatalı davrandım’ dedi. İçtenlikle, üzüntüyle...Nitekim o gün Cumhuriyet’de çıkan yazısında tam anlamıyla günah çıkarıyor ve pişmanlığını dile getiriyordu. Bad-el Harab-ül Basra!...
Madrid’de Leyla ile
   Leyla büyük bir yazar değildi. Gerçek bir kültür insanı da değildi. Bir süre önce çıkan (ve evde birtürlü  bulamadığım) anıları, yaşadıkları kadar lezzetli olmamıştı. Yıllar önce Kurosawa’nın çok sevdiğim (ve 100 Yılın 100 Filmi kitabıma aldığım) Ran filmini öylesine övmüştüm ki, bir grup dostuyla Fitaş sinemasına gidip görmüştü. İlk karşılaşmamızda o iri gözlerini açarak bana  “Aşk olsun...Ne biçim  bir filme yolladın bizi!” deyişini hatırlarım. 
    1991 yılında onun aracılığı sayesinde İspanyol havayollarının davetiyle bir grup gazeteci olarak Madrid’e gittiğimizde, biz birkaç kişi yarım günümüzü ünlü Prado müzesine ayırırken, o şöyle bir göz atıp hemen kaçmıştı.
    Ama o Leyla’ydı işte...Afra-tafrası olmayan, hep içinden geldiği gibi davranan ve hayatı dört elle kucaklamayı seven bir yaşam ustası. Sanatla yaşamın kimi zaman oluşan çatışmasında Leyla’nın hep gerçek hayatın yanında yer alacağını bilirdiniz.  
     İlk yıllarında benim de uzaktan izlediğim bir gazeteciydi. Ancak 80’lerde karşılaşıp tanıştık. Ve çok iyi ahpap olduk. İstanbul’da Bedrettin Dalan dönemi bu ahpaplığı pekiştirdi. Çünkü onun yerel yönetimde –elbette Turgut Özal’ı ve yeni yerel yönetim yasasını da arkasına alarak- belediyeyi ilk kez sürekli iflas halinden ve dilenci pozisyonundan çıkarıp güçlü ve etkin bir yerel yönetimi kurmasını ibretle izliyor ve yanında yer alıyorduk.
   Böylece Leyla da Ortaköy’deki yeni evini bir kültür ve dostluk merkezi haline getirdi. O evin terasındaki davetleri ve Boğaz’a karşı yenen yemekleri unutamam. Dalan üzerindeki etkisi, sanıyorum, hatta biliyorum ki o sıralarda yıkılan eski Kuruçeşme depolarının yerinde görkemli bir park yapılmasına katkıda bulundu.  O park, son yıllarda sürekli yağmalanan Boğaziçi’nde artık ölümsüz bir yeşil vahadır. Ve birgün Dalan ve Leyla’nın karşılıklı büstleriyle süslenmesi gerekir.
Serbest gazetecilik ve ünlüler
   Çok emek verdiği ve başta Abdi İpekçi tüm yazarları ve yöneticileriyle büyük dostluk kurduğu Milliyet’den ayrıldıktan sonra, serbest gazeteciliğe başladı. Yani 70’lerin sonu...Bu ona yepyeni bir dönem açacak ve ‘free lance’ denen bu özgür gazetecilikte dünya çapında bir isim olacaktı. Ünlü Oriana Fallaci’nin bile pabucunu dama attıran..
   Böylece o ünlü söyleşiler başladı. Hep yanaşması zor, konuşulması imkansız gözüken isimlerle: Fidel Castro, İdi Amin, Humeyni, Nelson Mandela, Carlos Menem, Yaser Arafat, Raissa Gorbaçov, Felipe Gonzales… Ya da Kirk Douglas, Liza Minnelli, Diana Ross, Julio Iglesias gibi seçme sanatçılar.
   Kimsenin yanına yanaşamadığı Afrikalı diktatör İdi Amin röportajını dünya ajanslarına satmış, bu da ona ün ve saygınlık getirmişti. Ayni zamanda Ortaköy’deki evini de…O teras partilerini İdi Amin Dada’ya borçluyduk!... Ve Leyla bunu hep alayla söylemekten zevk alırdı.
Fidel’e balık pişirmek!...
    Ama zirve herhalde Fidel’di. 20 yıla yakın peşinde koştuğu ünlü devrimciyle söyleşinin gerçekleşeceği ortaya çıkınca, buradan aldığı levrekleri oraya götürüp Fidel’le birlikte pişirmek…Kimin aklına gelirdi? Öylesine kadınca ve öylesine zekice bir iş ki…İşte kadın gazetecilerin üstünlüğünü gösteren bir diğer anekdot. Fallaci’den Oprah’a…
    Leyla hayır işlerini de hiç ihmal etmedi. Bizzat sokaklardan kurtarıp himayesine aldığı roman kökenli Yusuf Kulca ile birlikte Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’nı kurdu. Ve dernek çeşitli kurumların Leyla sayesinde gelen desteğiyle, uzun zaman çok iyi çalıştı. 
    Neyse…Daha çok şey var ama…Biz onunla 90’ların ikinci yarısında bozuşur gibi olduk. Ondan aldığım bilgiyle Yeni Yüzyıl’a yazdığım bir Bodrum yazısı ciddi biçimde yalanlandı, ben de isim vermediysem de bilgi kaynağımı suçladım. Bunu yapmamalıydım, öyle bir dostluğu riske atmamalıydım. Ben de Refik Erduran gibi kabahatli olduğumu itiraf edeyim mi?
   Aramıza bir kırgınlık girmişti. Ama sonra bunu aşmayı başardık. Hatta bir ara ayni gazetede, Sabah’da buluştuk. Benim için ne onur!...
   Ve daha sonra onun inişi başladı: Alzheimer denen çağdaş bela…Son dönemde kötüleşiyordu. Sevgili Hülya Ekşigil bana ‘hiç gitmeyin, üzülürsünüz’ diyordu. Keşke dinlemeseydim, keşke gitseydim. Şimdi, onu bunca zaman görmemişken ölümü çok daha üzüntülü değil mi?
Bana ayni gün gelen armağan: Eren Atilla
   Ama kader işte…Leyla’nın gittiği ayni gün, hayat bana güzel bir armağan verdi. Ve oğlum Gökhan’la eşi Ezgi bize ikinci torunumuzu armağan ettiler: Ozan’dan sonra Eren…Üstelik göbek adı da Atilla. Yani Eren Atilla Dorsay…
   Burada torun sahibi olmanın güzelliği ve heyecanı üzerine ahkam kesecek değilim. Öyle bir duygu ki bu, ancak başınıza gelirse anlarsınız. Yaşanmadan anlaşılmayan o özel durumlardan…
   Ama siz okurlarımı ilgilendirebilecek yanı şu: Eren bana her açıdan umut ve enerji verdi. Farkındasınızdır: bir süredir (yani 1 Kasım’dan beri) sinema  dışı hiçbir şey yazmadım. Siyasete ya da çevre sorunlarına hiç bulaşmadım.
    Elimden gelmedi, yapamadım, yazamadım. Ve böylece son seçim mağluplarının genel teslimiyet ve bezginlik tavrını ben de paylaştım.
   Ama hayat devam ediyor. Leyla’nın gittiği gün ve saatlerde gelen Eren Atilla, benim için kişisel bir doping. Sanki tanrısal bir işaret. Ve de: haydi bakalım, iş başına….
  


info@parlarmedya.com

20.11.15

Kalder 24. Kalite Kongresi-Sim Aslanoglu Haberi


PARLAR MEDYA  
Kalder 24. Kalite Kongresi-

Sim Aslanoğlu Haberi



24. Kalite Kongresi
KalDer 24. Kalite Kongresi “Mükemmelliği Sürdürmek” teması ile  17-18 Kasım 2015 tarihinde iş dünyasının önde gelen firmaları, iş insanları, STK temsilcileri ile sanat ve medya dünyasının önde gelen isimlerinin katılımıyla İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlendi.
Kongre açılış ve ana oturumuna TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran - Symes, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve EFQM Yönetim Kurulu Başkanı Andreas Wendt , Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı  video mesajıyla katıldı.
KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A. Hamdi Doğan, açılış konuşmasında   “Öncelikle tüm terör kurbanları ve mağdurları için üzüntülerimizi sunuyoruz. Terörü şiddetle kınıyoruz. Yaşama, insana saygısı olmayan her düşünce yok olmaya mahkumdur. Kalite Kongremizin yönetim kalitesinde önemli etkiler yaratacağını, bunun küresel rekabete olumlu yansıyacağını ve nihai hedef olarak düşünce kalitesine ulaşmada bir ışık tutmasını temenni ediyorum. Günü yakalamadan gelecekte olamayız. Gelecekte var olmak için ise bugüne değil, yarına bakmak zorundayız. KalDer çeyrek asırdır bu özlemin yaşama geçirilmesi konusunda bize çatı ve rehber oldu. Pek çok kuruluşumuz öne çıkarak en iyi örnekleri oluşturdular. Bugün özel sektörde, üniversitelerimiz, belediyelerimiz, STK’larda başarılı uygulamalarımız var. Onlarla gurur duyuyoruz.” dedi.
Avrupa Kalite Yönetim Vakfı Yönetim Kurulu (EFQM) Başkanı Andreas Wendt “KalDer, Avrupa’da bu işi yapan en iyi kurumlardan biri. 25. yılını kutluyor, başarının devamını diliyorum. En son 2000 yılında katıldığım Kalite Kongresi son derece başarılı geçmişti. Aynı tabloyu şuan burada da görüyor, yaratacağı etkinin faydalı olacağını düşünüyorum” dedi.
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı  “KalDer İş Mükemmelliği Modeli ile vizyon ve başarma azmini iş hayatımıza yansıtmanın aracı oldu. Kuruluşlarımızda başlattığımız dönüşüm çabalarına yol gösterdi. Model ortak bir dil yarattı ve bu dili kullanarak mükemmellik arayışını kültürlerimize işledik. Bir resmin bütününü görmenin ne kadar önemli olduğunu model sayesinde öğrendik. İş Mükemmelliği Modeli’nin öğrettiği en değerli yaklaşımlardan birisinin de modelin yarısı olarak kurgulanan sonuçları önemsemek ve ölçmek. 25 yıl sonra bugünlerde iyice farkediyoruz ki, doğal kaynaklarımızı, sonuçlarını hiç hesaplamadan, tüketmişiz. Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, ölçüsüzce kirletmişiz. Eğer kasım ayının sonunda yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde, dünyadaki karbon salınımını, sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutacak şekilde sınırlayamazsak, yaşadığımız felaketlerin büyüyerek devam etmesi kaçınılmaz görünüyor. Dünyamızı yaşanabilir bir yer haline getirebilmek için iş dünyasının girişim gücünden nasıl yararlanabiliriz?
Faaliyetlerimizin toplum ve özellikle doğa için yarattığı sonuçları nasıl etkin bir şekilde ölçülebilir hale getirebiliriz? İş dünyasında “kalite kavramı” etrafında yarattığımız sahiplenmeyi, “sürdürülebilir bir gelecek yaratmak” için nasıl sağlayabiliriz? Günümüzün can yakıcı sorularının bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç odaklı olmak, sonuçları ölçmek, “iş mükemmeliği modeli”nin bizlere kazandırdığı önemli değerlerden sadece birisi”.dedi
KalDer bu yıl bir ilke imza atarak uzun yıllar emek veren Mükemmellik Elçileri’ni de plâketle ödüllendirdi. “TÜSİAD, Sabancı Holding, Koç Holding, Borusan Holding, Bosch Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBBB), Eczacıbaşı Holding, İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş., , Siemens A.Ş., Coca Cola İçecek, İstanbul Gaz Dağıtım A.Ş. (İGDAŞ), KalDer geçmiş dönem yönetim kurulu başkanları ve kurucu üyeleri, KalDer geçmiş dönem TMÖYK başkanları”
Açılış konuşmaları ve “Mükemmellik Elçileri Onur Töreni” sonrasında paralel oturumlar gerçekleştirildi. Bu oturumlardan,  “Türkiye İçin Kalkınma Reçetesi: Daha Fazla Kadın İstihdamı, Daha Fazla Kadın Yönetici, Daha Fazla Kadın Girişimci” paneline katıldık.  Moderatörlüğünü KalDer Genel Sekreteri Akın Alıkçıoğlu’nun yaptığı panelin konuşmacıları Turkishwin Kurucu ve Küratör Melek Pulatkonak, Daikin CEO’su Hasan Önder, Ankara Sakura Daikin Bayisi Girişimci Müzeyyen Karagöz, Düzce Üni. Kurucu Rektörü, Bilgi Üni. Müh. ve Doğa Bil. Fak. Dek. Vek. / KalDer Yön. Kur. Üyesi Prof.Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu sunum yaptılar. Cinsiyete göre seçilmiş göstergeler ve Orta ve üst düzey yönetici kadınlar istatistikleri ile Türkiye’deki kadın gücünün durumuna dikkat çeken Alıkçıoğlu, sıralamada İran, Filistin, Endonezya, Zimbabwe gibi ülkelerden geride olduğumuzu vurguladı.

Turkish WIN kurucu ve Küratörü Melek Pulatkonak, fark yaratan bir kızkardeşlik network’ü olarak tanımlıyor ve kadını güçlendirmenin hem bir iş kolu olabileceğini hem Türkiye için faydalı olabileceğini hem de birlikte olan kadınların ve erkeklerin kazanacağını düşündüğünü belirtti. Turkish WIN dünya vatandaşı olmaya aday aynı değerlere sahip kadınların varolduğu global bir kızkardeşlik network’ü olduğunu ve kadınların eğitiminin ve iş hayatında desteğin öneminden bahsetti. Herkesin bir fark yaratacağı fikriyle doğru yerde doğru zamanda bulunmanın da önemli olduğunu vurguladı.  “Kadın mutlu ise herkes mutlu” diyen Pulatkonak, kadının mutluluğunu çevresine yaydığını ve üreten kadının mutlu olduğunu söyledi. Çalışan kadınlar için farklı platformlarda farklı projeleri olduğunu söyleyen Pulatkonak, örnekler verdi. Üniversitelerdeki genç kadınlarla rol modelleri biraraya getirmek üzere “Women and business” network’ü oluşturduklarını ve bu klübün her üniversitede olmasını hedeflediklerini anlattı. Bir diğer projelerinde çalışan kadının bütçesini, zamanını yönetmesi amacıyla finansal okur-yazarlık ve sosyal haklar gibi konuları içeren bir proje oluşturduklarını söyledi. Tüm çalışmalarında “Global kadını” hedefledikleri için dil olarak İngilizce kullandıklarını ancak Anadolu’dan gelen talepler üzerine dil’i aşmak için ulusal bir network yapmak üzere Bin Yaprak projesini hayata geçirdiklerini, çalışmak ve üretmek isteyen kadınlar için fark yaratmak üzere ilham veren hikayeler, kendini geliştirmesi için eğitimler, iş fırsatları ve network fırsatları bulunduğunu vurguladı.

Düzce Üni. Kurucu Rektörü, Bilgi Üni. Müh. ve Doğa Bil. Fak. Dek. Vek. / KalDer Yön. Kur. Üyesi Prof.Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu , Türkiye’deki kadın akademisyen oranının AB’nin 2-3 katı olduğunu, Cam Tavan Endeksi’nin 1,2 ile AB’den çok iyi olduğunu ama buna rağmen dekan gibi yönetim kademelerinde sayının çok az olduğuna vurgu yaptı. Kadınların atandıkları seviye ve güç önemli diyerek erkek gibi giyinip toplantı yönetmek yerine “Kadın gibi” diline ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Dönüşümsel liderlik potansiyeli önemli, rol modellerin görünür olması önemli diyen Sivrikaya Şerifoğlu, “kadınlar yeter ki desteklensin, başarı gelecektir” dedi. Genç akademisyenleri desteklemek amacıyla oluşturdukları TULIP programını hayata geçirdiklerini anlatarak tüm sektörlere açık bir proje olduğunun altını çizdi. Eğitim sisteminin çıktılarından sanayinin de memnun olmadığına dikkat çekerken, girişimcilik konusunda da  eğitimin şart olduğunu vurguladı.” Kadınlar hikayelerini yazsın. Başarı öykülerini bile erkekler yazıyor” diyerek cinsiyet eşitlikçi bir dile ve topluma ihtiyacı dile getirdi.
Daikin CEO’su Hasan Önder, Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve KOSGEB işbirliği ile yaşama geçirdikleri "Daikin Sakura Programı" ile üniversite mezunu, girişimcilik potansiyeli olan kadınların, bu potansiyellerini ortaya çıkararak geleceğin iş kadınlarını ülke ekonomisine kazandırmayı amaçladıklarını belirtti. Türkiye’de istatistiklere bakınca kadınları desteklemek gerektiğini gördüklerini söyleyen Önder, kadının iş hayatındaki başarısının ülkenin başarısını etkilediğini vurguladı.
Ankara Sakura Daikin Bayisi Girişimci Müzeyyen Karagöz, Sakura projesi deneyimini anlattı.


info@parlarmedya.com

17.11.15

KIBRIS BAĞIMSIZLIK GÜNÜ İSTANBUL KUTLAMALARI-YILMAZ PARLAR


PARLAR MEDYA  
KIBRIS BAĞIMSIZLIK GÜNÜ İSTANBUL KUTLAMALARI
KIBRIS BAĞIMSIZLIK GÜNÜ İSTANBUL KUTLAMALARI
KKTC Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde İstanbul’da KKTC İstanbul Başkonsolosluğu tarafından Taksim Meydanı Atatürk Anıtı’nda tören düzenlendi.
KKTC İstanbul Başkonsolosu Fahri Yönlüer başta olmak üzere Başkonsolosluk çalışanları, İstanbul’da faaliyet gösteren STK temsilcileri, Kıbrıs gazileri ve halk kutlamalara katıldı.
1. Ordu Komutanlığı bando eşliğinde saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okundu. Atatürk Anıtı’na çelenkler konuldu. KKTC İstanbul Başkonsolosu Fahri Yönlüer Taksim Meydanı Atatürk Anıtı’nda yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanarak ilan ettiği, geleceğinin teminatı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 32. yıldönümünü kutlayarak, törene katılanlara teşekkür etti. Yönlüer yaptığı konuşmanın ardından Tören sona erdi.
15 Kasım Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında ayrıca her yıl olduğu gibi bu yıl da Boğaziçi Köprüsü’ne 3 gün süreyle dev KKTC ve TC bayrakları asıldı.
CVK Park Bosphorus Otel’de kuruluş yıldönümü resepsiyonu gerçekleştirildi. CVK Park Bosphorus Hotel'de KKTC İstanbul Başkonsolosu Fahri Yönlüer ev sahipliğinde verilen resepsiyona, İstanbul Valisi Vasif Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar, Harp Akademileri Komutanı Korgeneral Tahir Bekiroğlu, Pakistan Başkonsolosu, Güney Kore ve İran Konsolosları, yabancı ülkelerin temsilcileri, askeri erkan, akademisyenler ve çok sayıda iş adamı katıldı. KKTC Kültür Dairesi’ne bağlı halk dansları ekibi gösteri sundu.
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yaptığı konuşmasında özetle“Bu Topraklarda Büyük bedeller ödendi hep söylerim. 1000 yıllık bir milletiz, en büyük gururumuz sömürgeci olmamışız. Dünyanın her tarafına barış ve huzuru getirmiş bir ecdadımız var. Bugün yaptığımız dünyamızda gezilerimizde, insanlığın ölümlerine tanıklık ediyoruz. Bütün insanların kaderlerinin birbirine bağlı olduğu bir dünyada yaşamaktayız. İnsanlık değerlerini tekrar yaşatabiliriz. Kıbrıs Barış Harekatı'ndan önce çekilen ızdırapları, biz nesil olarak çok yaşadık, samimiyetin ve iyi niyetin istismar edildiğini gördük. Arzumuz gerçekten bu Cumhuriyetin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uzun yıllar yaşaması. Temennimiz Kıbrıs'ta ve Türkiyemiz'de, ayrılıkların değil, güzelliklerin olduğu bir ülke olmasıdır. Esasında bizler kol kola girdiğimizde, omuz omuza verdiğimizde Çanakkale destanını yazmış bir milletiz ama bizi ayırmaya farklı bir geleceğe yönlendiremeye çalışıyorlar. Ben inanıyorum ki milletimiz hiçbir şekilde etkilenmeden geçmişte de olduğu gibi el ele yürüyeceklerdir.
Bizler aziz Atatürk'ün bize emanet ettiği bu ülkede beraber yaşamaktayız. Kaderlerimiz bir. Beraber 78 milyonluk büyük bir aileyiz. 'Yavru Vatan' Kıbrısı'nda bağımsızlığını elde ettiği ve cumhuriyetini kutladığı Kıbrıs Barış Harekatı bizim için Çok anlamlı. Ve inanıyorum ki kendi imkanlarıyla daha farklı bir Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti göreceğiz. Onların başarısı bize gurur verir.”dedi

KKTC İstanbul Başkonsolosu Fahri Yönlüer Konuşmasına Başta Ulu Önder Atatürk’e, Milli Mücadele Lideri Dr. Fazıl Küçük ile Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ve dava arkadaşlarını minnet, şükranlarını sunarak başladı.
Yönlüer “15 Kasım 1983’te devletine kavuşan Kıbrıs Türk halkı, hiçbir haklı nedene dayanmayan ambargolar altında olmasına rağmen, gerek ticari ve iktisadi alanda, gerekse sosyal, kültürel ve siyasi alanda dünyadan kopmayarak her geçen gün kalkınmaya devam etmektedir.
Devletinin 32. yılında Kıbrıs Türk halkı; 300 bin nüfusu, 10 bin Dolar’ın üzerinde milli geliri, 2 milyar Dolar bütçesi, nüfusunun yüksek eğitim düzeyi, uluslararası tanınan 11 üniversitesi ve kendini defalarca ispatlamış demokrasisiyle ileriye güvenle bakmaktadır. Unutulmamalıdır ki devlete ve geleceğe olan bu güvenin teminatı, Anavatan Türkiye’nin hiçbir zaman esirgemediği maddi ve manevi desteğidir.
Bu vesileyle, Anavatan Türkiye’ye mücadelemizin her aşamasında yanımızda olduğu için şükranlarımızı sunarım. Son dönemde hayata geçirmekte olduğu dev projelerle bölge barışı ve istikrarına da katkı sağlayacağına yürekten inanıyorum. Bunun somut örneği de asrın ‘Barış Suyu’ projesidir. Kıbrıs Türk halkı olarak, adada adil ve kalıcı bir anlaşmaya varılması hususundaki iyi niyetli ve yapıcı tutumumuzu sürdürmekle beraber, bizlere düşen ülkemizin gelişiminin sürdürülebilir kılınması için elimizden geleni yapmaktır. Bunlardan en önemlisi de birlik ve beraberlik içinde olmaktır” şeklinde ifade etti.
Başkonsolos Yönlüer, İstanbul Valisi Vasf şahin, 1. Ordu Komutanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş birlikte Cumhuriyet Pastasını kesti.
Resepsiyonda sahne alan Kıbrıslı Türk sanatçı İpek Amber, Kıbrıs şarkıları seslendirdi. Gece, daha sonra yöresel oyunlarla sona erdi.
yilmazparlar@yahoo.com