11.10.12

Çocuk yaşta evlilik-Yılmaz Parlar

Türkiye
Çocuk yaşta evlilik





Üç çocuğum var. İlk çocuğumu doğurduğumda 17 yaşındaydım.  19’umda ikinci çocuğumu doğurdum. Üçüncü çocuğum şimdi beş aylık. Kocamla doğum kontrolü hakkında hiç konuşmadık. Hamileliklerim sırasında çeşitli hastalıklar geçirdim. – Çocuk gelin, Türkiye

ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK
Çocuk yaşta evlilik, ya da diğer bir ifadeyle erken evlilik, en az biri onsekiz yaşından küçük olan iki kişinin, yasal ya da resmi olmayan bir sekilde, evlilik bağıyla birleşmesi anlamına gelir.  Çocuk oldukları için, çocuk eşler özgür ve tam rıza gösterme yetisine sahip olmayan bireyler olarak kabul edilirler; kısacası, çocuk yaştaki evlilikler insan haklarının ve çocuk haklarının bir ihlali olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’de, çocuk yaşta evlilik tüm bölgelerde görülmekte olup, diğer faktörlerin yanı sıra kız çocuklarına yönelik takınılan ataerkil tutumlarla bağlantılıdır.
Çocuk yaşta evlilik kız ve erkek çocukları farklı şekillerde etkileyen bir olgudur. Toplamda, dünya genelinde çocuk yaşta evlilik yapan erkek çocukların sayısı kız çocuklara göre çok daha düşüktür.  Kız çocuğu eşler, eşitliğin bulunmadığı evlilik ilişkileri içinde aile içi şiddete ve cinsel istismara karşı da savunmasızdır; hamile kalmaları halinde ise, bedenleri henüz çocuk doğurmaya hazır olmadığı için çoğu zaman gebelikte ve doğumda sorunlar yaşarlar.  Evlenir evlenmez, hem kız hem de erkek çocuklar işgücüne katılmak ve/veya evdeki sorumlulukları üstlenmek üzere çoğu zaman eğitim hayatlarına son vermek zorunda kalmaktadır. 
Çeşitli uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler ve eylem programlarında çocuk yaşta evlilik olgusu ele alınmıştır.  Bu belgeler aşağıdakileri içermektedir: 1962 tarihli Evlilik İradesi, Evlilikte Asgari Yaş ve Evliliklerin Kaydedilmesine Dair Sözleşme; Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme (1979); Çocuk Hakları Sözleşmesi (1989), ve; 1995 Pekin Eylem Platformu (BM Dördüncü Dünya Kadınlar Konferansının akabinde kabul edilmiştir). Bu uluslararası belgeler zarar verici gelenek ve adetlerin ortadan kaldırılması, kız çocuklarına yönelik şiddet, evliliğe rıza gösterme, asgari evlilik yaşı, evliliklerin kaydedilmesi ve bir eş seçme özgürlüğünü ele almaktadır.
Bu bilgi notu, Türkiye’de çocuk yaşta evlilik sorunu hakkında bilgi vermekte ve sorunun nasıl ele alınabileceğine yönelik tavsiyeler sunmaktadır. Bu not kapsamında ulusal mevzuat kısaca gözden geçirilmekte, konuyla ilgili olarak ülkenin onamış olduğu çeşitli uluslararası standartlara değinilmekte, çocuk yaşta evlilik konusundaki güncel uygulamalar ve tutumlar analiz edilmekte ve çocuk ve kadın hakları alanlarında çalışan uzmanlar ve çocuk yaştaki eşler ile yapılan röportajlara yer verilmektedir.


ÖNERİLER
·         Türkiye İstatistik Kurumu ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından toplanan veriler çocuk yaşta evliliklerin gerçek sayısını vermediğinden, 18 yaşından küçük bireylerin yaptığı evliliklerin sayısını bulmak için alternatif bir araştırmaya ihtiyaç vardır.Ayrıca, il ve ilçelerdeki İnsan Hakları Kurulları resmi olmayan evlilikleri gerekli mercilere bildirmek konusunda aktif rol almalı, bu amaçla muhtarlardan veya yerel yetkililerden bilgi toplamak gibi alternatif yöntemlere başvurmalıdırlar.
·         Çocuk Koruma Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen çocuk tanımları arasındaki farklılıklar giderilmeli, tüm ilgili mevzuatta evlilik için asgari yasal yaş 18 olarak belirlenmelidir.
·         Sağlık kurumları, tespit eder etmez erken evlilikleri kaydedip gerekli mercilere bildirmelidir. Bu kurumlar aynı zamanda ergen kız çocuklarını çocuk yaşta hamileliğin ve anneliğin ortaya çıkarabileceği riskler konusunda bilgilendirmelidir.
·         Çocuk yaşta evliliklerle ilgili olarak tüm ülke çapında ulusal gündem oluşturulmalı, yerel yetkililer ve hükümet temsilcileri bu gündemi uygulamak için yerel paydaşlarla işbirliği içinde çalışmalıdır. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, çocuk yaşta evlilik konusunda bir strateji geliştirilmeli ve tüm dini yetkililere duyurulmalıdır.
·         Eğitim kurumlarında öğretmenlerle ve okul idarecileriyle yapılacak özel eğitimler yoluyla farkındalık arttırılmalıdır. Eğitimler cinsiyet eşitliği, insan hakları olarak kadın hakları ve kız çocuklarının eğitim alma hakları üzerine hazırlanmış modülleri içermelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği, aile planlaması ve üreme sağlığı konuları ise okul müfredatında yer almalıdır.



yasal MEVZUAT ve ülke bağlamı
Türkiye hem Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme (CEDAW)’yi hem de BM Çocuk Hakları Sözleşme (CRC)’sini onamıştır. 2005 yılında kabul edilen Çocuk Koruma Kanunu, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan ilkelerin çoğunu kapsamaktadır ve Sözleşme doğrultusunda çocukları “18 yaşını doldurmamış kişi” olarak belirlemektedir (Madde 3). Türk Medeni Kanunu’nun 11. Maddesi, “erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar” ifadesini içermekle birlikte, evliliğin kişiyi ergin kıldığını, yani evlenmesi durumunda 18 yaşından küçük bir kişinin bir yetişkinle aynı hak ve sorumluluklara sahip olduğunu belirtmektedir.
Ancak, Türkiye’nin kanunlarında, onsekiz yaşını doldurmamış bireylerin çocuk olduğunu belirten ortak bir tanım bulunmamaktadır. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nun 6’ncı maddesi, henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişileri çocuk olarak tanımlarken, aynı kanunun çocuğun cinsel istismarıyla ilgili 103 ve 104’üncü maddelerinde çocuk, onbeş yaşın altındaki birey olarak tanımlanmaktadır.
Kız ve erkek çocuklarının eşit eğitim hakkı mevzuatta desteklenmektedir. Anayasa’nın 42’nci maddesi eğitim hakkını düzenlemekte ve şöyle demektedir: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” ve “ilköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.”  Ancak, Mart 2012’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi “222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu”nda değişiklik yaparak zorunlu eğitimi sekiz yıldan oniki yıla çıkaran mevzuatı kabul etmiştir.  Yeni kanun, okul sisteminin dörder yıllık üç kademeye ayrılmasını öngören bir hükmü de içermektedir. Birinci ve ikinci dört yıllık kademe zorunlu örgün eğitimi içerirken, üçüncü dört yıllık kademe ise örgün veya yaygın eğitim şeklinde olabilecektir.  ‘Yaygın (formel olmayan) eğitim’ kavramı uzaktan öğrenmeyi de içerdiğinden, bu çalışma için görüşülen uzmanlar bazı ailelerin bu durumu kız çocuklarını okula göndermemek için bir bahane olarak algılayabileceği ve bunun da kız çocukları için çocuk yaşta evlilik rakamlarında bir artışa neden olabileceği yönündeki kaygıları dile getirmişlerdir.
KİMLER EVLENEBİLİR?
On yıl öncesine kadar, evlilik için kanuni asgari yaş kadınlar için 15, erkekler için ise 17 idi. 2002 yılında revize edilen Türk Medeni Kanunu kanuni asgari yaşı kadınlar için 17’ye çıkararak (madde 124) erkeklerde aranan yaş şartıyla eşitlemiştir. Ne var ki, şu anda uygulanan asgari yaş (17), evlilik için asgari yaşın 18 olması gerektiğini benimseyen uluslararası normlara uygun değildir. 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu ayrıca şöyle demektedir:“hakim, olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir.  Şunu belirtmek gerekir ki evlilik için aranan asgari yaş şu anda kadın ve erkek için eşit olsa da, uygulamada erken yaşta evlilikler hala görülmektedir ve çoğunlukla kız çocuklarını etkilemektedir. 
Medeni Kanun’a göre, evliliğe zorlanan kadın şikâyette bulunabilir; kadın ayrıca evliliğin ilk beş yılında evliliğin iptali için dava açma hakkına sahiptir. Türk Ceza Kanunu çocuk yaşta evliliklere karşı özel bir yaptırım içermemektedir. 15 yaş ve altındaki bir çocuğa karşı işlenen cinsel saldırılar, mağdurun şikâyetine tabi olup suç sayılmaktadır. Ancak, şikâyette bulunma hakkı sadece çocuğa verilmekte, ama çocuk da polise gitmenin doğurabileceği sonuçlardan korkabilmekte veya şikâyette bulunma hakkına sahip olduğunun çoğunlukla farkında olmamaktadır.
Türkiye’de, sadece Nüfus Müdürlüklerinde kayıtlı olan resmi nikâhlar yasal olarak tanınmaktadır. Medeni Kanun’un 143’üncü maddesine göre, dini nikâh ancak resmi nikâhtan sonra kıyılabilir, Ceza Kanunu’nun 230’uncu maddesine göre ise resmi nikâhın gerçekleşmesinden önce dini nikâh kıydıran kadın ve erkek iki ila altı ay hapse mahkûm edilmektedir. Dini nikâhlar çok yaygın olup, bazı durumlarda çiftler önce resmi nikâh kıydırmamaktadır. Dini nikâhların resmi bir yürürlüğü yoktur ve aynı zamanda resmi nikâh yaptırmamış olan kadınların kanunlar çerçevesinde çok az hakkı bulunmaktadır. Kocanın ölümü halinde, dul kadın ve çocukları adamın malını miras alamamaktadır ve çiftin ayrılması durumunda kadın nafaka ödenmesi talebinde bulunamamaktadır.
Nüfus Müdürlüklerinde kayıtlı olan resmi nikâhlar Belediye Başkanı veya görevlendirdiği yetkili tarafından kıyılırken, dini nikâhlar çoğu zaman bir imam ya da dini bilgiye sahip başka bir kişi önünde kıyılmaktadır. Çocuk yaşta evliliklerin çoğu bu yolla gerçekleşmektedir. Dini nikâhlarla ilgili resmi veri olmadığı için, Türkiye’deki çocuk evlilikleri ile ilgili doğru istatistiksel verilere ulaşmak mümkün değildir.
AİLE PLANLAMASI VE ÜREME HAKLARI
Türkiye’de, doğum kontrol yöntemlerine ve üreme sağlığı hizmetlerine erişim hakkı, Nüfus Planlama Kanunu’nda vurgulanmıştır.
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (kısaca TNSA) 2008 verilerine göre, hâlihazırda evli olan 15-19 yaş kadınların yüzde 62,4’ü herhangi bir zamanda bazı aile planlama yöntemlerini kullanmış olup, yüzde 38,5’i modern bir doğum kontrol yöntemi kullanmıştır. Araştırmanın yapıldığı tarihte evli olan 15-19 yaş kadınların yüzde 40,2’si herhangi bir aile planlama yöntemini kullanırken, sadece yüzde 17,6’sı modern yöntemler kullanmaktaydı. Hem geleneksel hem de modern yöntemlerin en düşük kullanım oranına sahip olduğu yaş grubu ise en genç kadın grubu (15-19 yaş) olmuştur.
Türkiye’de okutulan müfredat cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularında yeterli bilgi sağlamamaktadır. Ayrıca, hem müfredat hem de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ek proje ve inisiyatifler sadece üreme sisteminin özelliklerine odaklanmakta olup, bu nedenle doğum kontrol yöntemleri ve üreme sağlığıyla ilgili diğer konularda ergenlerin bilgi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Türkiye Gençlerde Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Araştırması 2007 verilerine göre, gençler (15-24 yaş grubu) cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakkında bildiklerinin çoğunu arkadaşlarından ve yazılı ve görsel medyadan öğrenmektedir. Okullarda yeterli bilgi sağlanmadığından, arkadaşlardan ve medyadan alınan bilgiler gençleri istenmeyen gebelik ve HIV dâhil cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda daha büyük bir riske sokabilmektedir.
TÜRKİYE’DE çocuk yaşta evlilikLER
Çocuk yaşta evlilik, Türkiye’de iyi araştırılmış bir sorun değildir. Ancak, son yıllarda konuyla ilgili kamu farkındalığı büyük ölçüde artmış, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler tarafından konuyla ilgili araştırmalar yapılmıştır. İlk olarak, bir Kadın STK’sı olan Uçan Süpürge tarafından Türkiye’de erken yaşta ve zorla yaptırılan evlilikler konusunda kapsamlı bir rapor yayınlanmıştır. Çocuk yaşta evliliklerin Türk medyasındaki görünürlüğü de artmıştır.
Elde mevcut olan az sayıdaki araştırma gözden geçirildiğinde, çocuk yaşta evliliklerin Türkiye’nin tüm bölgelerinde gerçekleştiği, ancak bölgesel bir farklılaşmanın da olduğu ortaya çıkmaktadır. Çocuk yaşta çocuk doğurma olgusunun (ki çocuk yaşta evliliği temsil eden bir olgu olarak görülmektedir) en çok görüldüğü bölge Orta ve Doğu Anadolu (%10) iken, en düşük görüldüğü yer Doğu Karadeniz Bölgesi’dir (%3). Kırsal alanlardaki gençlerin (20 yaşın altı) çocuk doğurmaya başlamış olma olasılığı, kentsel alanlarda yaşayan akranlarına göre daha yüksektir (%9’a karşılık %5).
2009’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Türkiye’deki çocuk evlilikleri sorununa ışık tutmak için “Erken Yaşta Evliliklerin İncelenmesine Dair Alt Komite” kurmuştur. Alt Komite, Türkiye’nin dört ilinde gerçekleştirilen araştırmalardan, akademisyenlerden, kamu görevlilerinden ve STK aktivistlerinden aldığı bilgilere dayanarak Erken Yaşta Evlilikler konulu bir rapor yayınlamıştır. Söz konusu raporda, çocuk yaşta evlilik sorununun cinsiyetler arası eşitsizlikle ve ayrıca kız çocuklarının eğitimleriyle bağlantılı olduğu kabul edilmiştir. Eğitim, kız çocuklarının geleneklere meydan okumasına olanak vererek evliliğin ertelenmesini sağlamaktadır. Bunun aksine, kızlarını okula göndermeyen aileler, henüz çok küçük yaşlardayken kız çocukları için evlilikler ayarlama eğilimindedir. Evlilik ve nişanlılık ilkokulda 20 günden fazla devamsızlık yapmak için istisnai sebepler arasında sayıldığından, bu tür devamsızlıkların ne kadar sık gerçekleştiğini gösteren kayıtlar mevcuttur.  Bu istatistikler, kız çocuklarının çocuk yaşta evliliklerden erkek çocuklarına göre daha fazla etkilendiğini göstermektedir:  E-okul verilerine göre, Mart 2008 – Mart 2009 dönemi için, evlilik/nişanlılık sebebiyle devamsızlık yapan kız çocuklarının sayısı 675, erkek çocukların sayısı ise sadece 18 olmuştur.
TBMM Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Erken Yaşta Evlilikleri Araştırma Alt Komisyonuna göre, çocuk yaşta evliliğin sebepleri de değişiklik göstermektedir, ancak ekonomik yoksunluk, geleneksel ve dini inançlar, eğitimsizlik, evde aile içi şiddetten kaçma arzusu ve sosyal baskılar temel sebepler arasında yer almaktadır.
Bazı aileler kız çocuklarını sosyoekonomik bir yük olarak görmektedir. Geleneksel ve ataerkil görüşlere sahip yoksul aileler, kızlarını evlendirmeyi beslemek zorunda oldukları kişi sayısının eksilmesi ve başlık parası olarak görmektedir. Türkiye’de başlık parası yasal olmasa da, TNSA’ya göre, evlenen kadınların %14,6’sının ailesi başlık parası almıştır; bu da geleneğin hala devam ettiğini göstermektedir. Başlık parası uygulamasının yaygınlığı, kadınların eğitim düzeyinden etkilenmektedir. Başlık parasının en yaygın olduğu (%40) grup, hiç bir eğitim almamış veya ilkokulu bitirmemiş olan kadınlar olmuştur.
Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi uygulaması ayrıca ataerkil anlayıştan, göreneklerden ve geleneklerden de kaynaklanmaktadır. Bazı aileler, çocuk yaşta evliliğin kız ve ailesinin namusunu koruduğuna, zira kızın bekâretini evlenmeden kaybetmesine ve evlilik dışı cinsel ilişkiye girmesine engel olduğuna inanmaktadır.  Kız çocuklarının evlendirilmesini meşrulaştırmak için kullanılan ifadeler, genç yaşta evlendirme yönündeki sosyal baskının ve ataerkil anlayışın dile ne kadar girmiş olduğunu, cinsiyet eşitsizliğini nasıl körüklediğini göstermektedir. “Onbeşinde kız, ya erde gerek ya yerde” ve “kız beşikte çeyizi sandıkta” gibi deyişler, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin kaçınılmazlığının dile nasıl yansıdığını gözler önüne sermektedir.
Çocuk yaşta evliliklerin büyük çoğunluğu görücü usulü ve ailenin kararına dayalı olsa da, bazı durumlarda çocukların kendileri de evlenmeye karar verebilmektedir. Evde şiddet ve baskı görmek, evdeki anlaşmazlıklar, erken yaşta anne ve/veya babanın kaybedilmesi ve/veya üvey anne veya baba bakımına girmek, çocukların evliliği bir çözüm ve kurtuluş yolu olarak görmelerine neden olabilmektedir. Bu gibi durumlarda, genç kızlar görücü usulü evlendirilmeyi kabul edebilmekte veya kaçmak için kendileri evlenmeyi tercih edebilmektedir.
Aile planlaması ve üreme sağlığı hakkında bilgili olunmaması nedeniyle, çoğu zaman çocuk yaşta evlilik ergen yaşta gebelik ve annelik anlamına gelmektedir. 2008 TNSA sonuçları, genç (20 yaşından küçük) annelerin düşük yapma, ölü doğum yapma ve doğumla ilişkili sorunlardan hayatını kaybetme olasılığı yetişkin kadınlara oranla daha yüksektir. Ayrıca, erken yaşta çocuk doğurmak, çocuk eşin eğitim ve iş olanaklarına erişimini engellemektedir.
Türkiye’de çocuk yaşta evlilik yapan kız çocukları çoğunlukla kendilerinden yaşça büyük erkeklerle evlenmektedir. Türkiye’de, kadınlar ve eşleri arasındaki ortalama yaş farkının en büyük olduğu grup genç kadınlar, özellikle de 20 yaşın altındaki kadınlardır (6,6 yıl). Yaşça büyük erkeklerin HIV dâhil cinsel yolla bulaşan hastalıkları taşıma riski genç erkeklere oranla çok daha yüksektir, zira muhtemelen daha fazla cinsel deneyime sahiptirler.  Ek olarak, aradaki yaş farkının büyük olması kadının güvenli seks ve doğum kontrol yöntemi kullanma konusundaki pazarlık gücünü zayıflatmaktadır. Bu iki faktör nedeniyle, 15-19 yaş grubundaki evli kadınlara HIV bulaşma riski daha büyük yaş gruplarındaki kadınlara kıyasla daha yüksektir. 
Erken yaşta evlenen kadınlar ayrıca daha geç yaştaki hemcinslerine göre fiziksel ve cinsel şiddete karşı daha savunmasızdır. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırmasına (2008) göre, evlenmiş kadınlar arasında son oniki aylık dönemde eşlerinden fiziksel ve cinsel şiddet görmüş olanların en fazla olduğu (%21) grup, en genç kadınlardan (15-24 yaş) oluşan grup olmuştur.
Çocuk yaşta evlenen kız çocukları genellikle kocalarının aileleriyle birlikte yaşamaktadır. Bu kızlar nadiren eğitimlerine devam etmekte veya iş bulmaktadır, zira damadın anne-babası çoğu zaman bu tür şeyleri desteklememektedir. Bu evliliklerin çoğunda özgürlük kısıtlanmıştır.  Hanehalkı içindeki kararlar çoğu zaman kayınbaba/anne tarafından verilmekte, genç çiftin bu kararlara etki etme gücü bulunmamaktadır. 
ÇOCUK EVLİLİKLERİYLE MÜcadelede iyi uygulamalar
Mevzuatta cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması. 2002’de Türk Medeni Kanunu’nda (Türkiye’de kadın hareketlerinin gösterdiği çabaların izinde) yapılan değişiklikler kadın ve erkek arasındaki kanuni yaş farkını ortadan kaldırmıştır. Daha önceki Medeni Kanun’da evlilik için asgari yaş sınırı kadınlar için 15, erkekler için 17 iken, yeni Medeni Kanun’da yaş sınırı hem kadın hem erkek için 17 olarak değiştirilmiştir. Yine de, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine veya kanunun uygulamasında cinsiyetler arası gözetilen farklara karşı bu mevzuatta hiç bir yaptırım bulunmamaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sorunun Kabulü.  2009’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu “Erken Evlilikleri Araştırma Alt Komisyonu”nu kurmuş, kurulan bu yeni alt komisyon ise konuyu bir sosyal sorun olarak soruşturmak suretiyle “Erken Yaşta Evlilikler” başlıklı bir rapor yayınlamıştır. Komite aynı zamanda 2012 yılında “Toplumsal Cinsiyet Açıcından Anayasa” başlıklı yeni bir rapor da yayınlamıştır. Her iki rapor da asgari kanuni evlilik yaşı konusunda Medeni Kanun ile Çocuk Koruma Kanunu arasındaki farklılıkların giderilmesi yönündeki ihtiyacı vurgulamış ve tüm ilgili kanunlardaki çocuk tanımının yenilenmesini önermiştir.
İlköğretimde cinsiyet eşitliğinin iyileştirilmesi. BM Çocuk Fonu (UNICEF) ve T.C. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından 2003-2010 yılları arasında gerçekleştirilen Haydi Kızlar Okula! Kampanyası, ülke genelinde ilkokula kayıtlarda kız-erkek eşitliğini iyileştirmiştir.  Kız ve erkek çocukların ilkokula kayıt yaptırma oranları arasındaki fark Kampanyanın ilk başlatıldığı 2003 yılında yüzde 7,15’ken,  2008 ve 2009 yılları arasında yüzde 1,02’ye düşmüştür. Kampanya sayesinde,  200.000 kız çocuğu ilkokula kayıt yaptırmıştır. Kampanya sonucunda okula kaydolan kız çocuklarının hangi yaşlarda evlendiklerine dair elde veriler olmasa da, bu kızların en erken 14 yaşında evlenebilecekleri (zira kampanya döneminde ilköğretimi bitirme yaşı 14 idi) göz önüne alınmalıdır.
STK’lar ve Çocuk Hakları Savunucuları tarafından yürütülen kampanya ve projeler.  Sosyal Demokrasi Vakfı 2008-2010 yılları arasında çocuk evliliklerine karşı bir kampanya yürütmüştür. Kampanya bünyesinde, TBMM’de erken yaşta evlilikleri incelemek üzere bir araştırma komisyonu kurulması için dilekçe verilmiştir. Ayrıca, yerel yetkililerle ve paydaşlarla işbirliği içinde İzmir, Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman, Mardin ve Balıkesir’de, çocuk yaşta evlilikler konusunda kamu farkındalığını arttırmaya yönelik toplantılar düzenlenmiştir. 2010’da, çocuk yaşta evlilikle ilgili bir diğer proje de, kadın hakları için çalışan bir STK olan Uçan Süpürge tarafından Türkiye’nin 54 ilinde gerçekleştirilmiştir. ‘Çocuk Gelinler: Yıkıcı Gelenekler Ataerkil Sosyal Mirasın Mağdurları”  adlı proje uzmanlarla yapılan toplantıları, erken evliliklerle ilgili film gösterimlerini, çocuk yaşta evlenmiş kadınlarla yapılan tartışma ve röportajları ve TV programlarına katılımı içermiştir. 2010’da, insan hakları, kadın ve çocuk hakları ve üreme hakları ile ilgili çalışmalar yürüten bir STK olan Uluslararası Çocuk Merkezi bir “Çocuğa Yönelik Şiddeti Bildirme ve İzleme Haritası” oluşturmuştur. Çocuğa yönelik şiddetle ilgili diğer haberler arasında, erken yaşta ve zorla yaptırılan evliliklerle ilgili haberler de bu harita sayesinde Ağustos 2011 tarihinden itibaren toplanmaya başlanmıştır.  Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüsüyle Mücadele Ağı ise 2012 yılında “Gelin Göndermeyelim” adlı bir kampanya başlatmıştır. Kampanya, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine son verilmesi için imza toplamış ve çocuk gelinlerin başlık parası için cinsel ve ticari olarak sömürüldüğü gerçeğine odaklanmıştır. Bu kampanya ve projeler, Türkiye’de çocuk evliliklerinin görünürlüğünün arttırılmasına yardımcı olmuştur.















BAŞLICA NOKTALAR
        ALINTILAR
Medeni Kanun’a göre 17 yaşındaki iki kişi evlilik akdine girebilse de, evlilikler daha küçük yaşlarda gerçekleşmektedir. Kanunların uygulaması, çocuk yaşta evliliklerin önlenmesinde etkili olamamaktadır.

Türkiye’de kanunlar erken yaşta evliliğe izin vermektedir.Medeni Kanun, hakim izniyle 16 yaşındaki çocukların evlenmelerini desteklemektedir. Hakimlerin çoğu eril bir zihniyete sahip olduğundan, 16 yaşındaki kız çocuklarının evlenmelerine izin vermektedirler. Uygun evlenme yaşı hakimin kararına bağlı olmamalı, bu konuda mevzuat izlenmelidir. (Kadın Hakları Savunucusu)
Türkiye Büyük Millet Meclisi erken yaşta evlilikleri toplumsal bir sorun olarak kabul etmiştir; ancak, çocuk tanımı Çocuk Koruma Kanunu’nda (18 yaşını doldurmamış bireyler olarak tanımlanmaktadır), Ceza Kanunu’nda (bazı maddelerde 18 yaşını doldurmamış, bazılarında ise 15 yaşını doldurmamış birey olarak tanımlanmaktadır) ve Türk Medeni Kanunu’nda (evlilik için yasal asgari yaşı 17 olarak tanımlamaktadır) hala farklı şekillerde yer almaktadır.

Mevcut yasalar nedeniyle, çocuk yaşta evlilikleri önlemek mümkün olmamaktadır. Farklı çocuk tanımları yasalardan çıkarılmalıdır. Evlilik yaşı, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi olduğu gibi mevzuatta 18 olarak belirlenmelidir. Çocuğun nişanlanması ve evlenmesi, Ceza Kanunu’nda da suç olarak tanımlanmalıdır. (Çocuk Hakları Savunucusu)
Yasal açıdan, medeni nikâh kıyılmadan dini nikâhın kıyılmasına izin verilmese de (Medeni Kanun, Madde 143), uygulama Türkiye’de yaygındır. Erken evliliklerin çoğu resmi olmayan dini nikâhlar biçimindedir. Dini nikâhlar kaydedilmediğinden, çocuk yaşta evlilikler hakkında doğru istatistiksel verilere ulaşmak mümkün değildir.


18 yaşın altındaki bireylerce yapılan evliliklerle ilgili veri toplanması noktasında zoluklar bulunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu evliliklerle ilgili istatistikleri Nüfus Müdürlüklerinden almaktadır. Nüfus Müdürlükleri gayriresmi dini nikahları kayıt altına almadığından, 14-15 yaş çocukların yaptığı evliliklerle ilgili istatistiklerden söz etmek mümkün değildir. Gayriresmi evlilikleri kayıt altına almak için bir yol bulunmalı ve erken evlilikler hakkında doğru istatistiksel verilerin toplanması sağlanmalıdır. (Akademik)
Doğum kontrolü ile ilgili bilgi eksikliği yüzünden, Türkiye’de erken evlilikler erken annelikle sonuçlanmaktadır.  Hem geleneksel hem de modern doğum kontrol yöntemlerinin en az kullanıldığı grubun 15-19 yaş grubu olması, ergen kız çocukları arasında üreme sağlığıyla ilgili farkındalığını arttırılması gerektiğini göstermektedir.

Ergenlerin üreme sağlığı ile ilgili farkındalıklarını arttırmak, erken yaşta yapılan evliliklere karşı alınabilecek önleyici tedbirlerden biridir. Ergenler daha nitelikli cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişebilmelidir. Bu amaçla, kısa süre önce Türkiye’de “Gençlik Danışma ve Sağlık Hizmetleri Merkezleri” açılmıştır. (Devlet görevlisi)
Çocuk yaşta evlilik, ülkenin tüm bölgelerinde yaygın olan bir toplumsal sorundur ve temel olarak kızları etkilemektedir. Geleneklerle ve değerlerle yoğrulmuş olan cinsiyet eşitsizliği, yoksulluğun artması ve eğitimsizlik sonucunda artmakta, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleriyle sonuçlanmaktadır.

Liseye gitmek istiyordum, ama babam izin vermedi. Evlenmem ve evde kalmam gerektiğini söyledi. O zamanlar erkek kardeşim okula gidiyordu. Neden ben 15’imde evlendim de o 20’lerinde evlendi? Biliyorum, hepsi kız olduğum için. (Çocuk eş, 22)

















VERİLERE GENEL BAKIŞ



Toplam nüfus (2011):
74,724,269 (2011)

Doğumda ömür beklentisi (2011):                       
74,6 yıl (2011 tahm.).
2011 itibariyle doğumda beklenen ortalama ömür:
erkeklerde 71,5; kadınlarda 76,1.
2011 itibariyle 15 yaşın altındaki nüfusun yüzdesi:
%25,3 (toplam 18.886.575).
2011 itibariyle 15-19 yaş nüfusun yüzdesi:
% 8,45 (tolam 6.317.583).
Ulusal yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfus (2010):
% 18
İşsizlik oranı (2012):
% 9
Gençlerde okuryazarlık oranı (erkeğe oranla kadınlardaki oran,
ages 15-24):
% 98 (2009).

Kişi başı sağlık harcaması/yıl (2010):
678 US$.

Başlıca etnik gruplar:
Türk, Kürt

Başlıca dinler (2009):
İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik
Başlıca (en çok konuşulan) diller:
Türkçe (resmi dil), Kürtçe

                              
Çocuk yaşta evlilik İSTATİSTİKLERİ

Tablo 1 Gelinin ve damadın yaşına göre evlilikler (2010)
2010’da gerçekleşen toplam evlilik sayısı
Gelinin yaşı (yıl)
Damadın yaşı (yıl)
15 yaş altı
19’a kadar
15 yaş altı
19’a kadar
582715
yok
134874 (%23)
yok
14824 (%0,02)


Tabl0 2 İlk Evlilik Yaşı (2008)

İlk Evlilikte Yaş
%
Kadınların Sayısı
<18
28,2
3.863.732
18
11,5
1.575.635
19-24
47,0
6.439.554
>25
13,3
1.822.257


Erkeklerin ilk evlenme yaşı ile ilgili veri mevcut değildir.

·         TSNA’ya göre, 15-49 yaş kadınlarda ilk evlilik için ortalama yaş 20,8 olup, bu da söz konusu yaş grubundaki kadınların yarısının bu yaştan önce evlendiğini göstermektedir. Erkeklerde ilk evlilik için ortalama yaşa dair veri bulunmamaktadır.
·         15-19 yaş arası kadınlar için yaşa özel doğurganlık oranı 35’tir.
·         15-19 yaşındaki tüm kadınların yaklaşık yüzde 4’ü en az bir doğum yapmıştır. 15-19 yaş grubundaki evli kadınların yaklaşık yüzde 40,8’i en az bir çocuk doğurmuştur.
·         Evlilik yapmış 15-19 yaş arası kadınların yaklaşık yüzde 2,9’u indüklenmiş (istemli)  düşük yapmıştır.

Tablo 3 Yirmi Yaş altı Gebelik ve Annelik (2008)

Yaş Grubu
Canlı doğum yapmış olanlar (%)
İlk çocuğuna hamile olanlar (%)
Çocuk doğurmaya başlamış olanlar (%)
15-19
4
2
6







Yaşı
Canlı doğum yapmış olanlar (%)
İlk çocuğuna hamile olanlar (%)
Çocuk doğurmaya başlamış olanlar (%)
15
0,4
0,0
0,4
 16
1,7
0,5
2,2
17
1,3
3,1
4,4
18
6,6
3,1
9,7
19
9,4
3,5
12,9

Ölü doğumlarla ilgili yaşa özel veriler mevcut değildir.
NotLAR VE REFERANSLAR

Lejyonella hastalığı, Legionella pneumophilia-Yılmaz Parlar

TUROB ÜYELERİNE LEJYONELLA SEMİNERİ
TUROB’un üyeleri  için organize ettiği Lejyonella Semineri 11 Ekim 2012 tarihinde İstanbul Conrad Otel’de gerçekleşti.

“Lejyonella Risklerinin Kontrol Edilmesi (Engineering for control of Legionnaires’ Disease Hazards)” hakkındaki seminer TUROB ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı işbirliği ile gerçekleşti.
TUROB üyesi otellerin housekeeping ve teknik departman yöneticilerinin katılımı ile gerçekleşen seminer İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşın Çotuk’un açılış konuşmasıyla başladı. TUROB Başkanı Timur Bayındır’ın hoş geldiniz konuşmasının ardından Danışman Mühendis Clive Broodbent’in sunumuyla devam etti.
Lejyonella Nedir:
Lejyonella hastalığı, Legionella pneumophilia adlı bakterinin yol açtığı bir hastalıktır. Adını, 1976’da A.B.D.’de Philadelphia’da eski lejyoner askerleri arasında bir kutlama toplantısından sonra meydana gelen salgından almıştır.
Hastalık, su kaynaklarında bulunan lejyonella bakterilerinin air-conditioner, duş başlıkları, jakuziler gibi aerosollerle havaya yayılması ve bu havanın solunması ile oluşur.

Otellerde bu tip aerosoller çok kullanıldığından otellerin sıhhi tesisat sistemlerinde lejyonella bakterisinin barınmasına olanak vermeyecek önlemler alınmalı ve bu önlemler düzenli aralıklarla sürdürülmelidir.
Legionella pneumophilia bakterisi ısıtma ve hızla akıtma yöntemi, klorlama, ultraviyole ışıma metodu, ozonlama, bakır-gümüş iyonlaşması gibi yöntemlerle dezenfekte edilebilir.
yilmazparlar@yahoo.com

10.10.12

"Wushu'yu hak ettiği yere getirmek için adayız".-Yılmaz Parlar



 "Wushu'yu hak ettiği yere getirmek için adayız".
İstanbul  - Wushu federasyon başkanlığı için
son dönemece girilirken, Başkanlığa aday olduğunu açıklayan
"Karanlıktan Aydınlığa Atılım Grubu" başkan adayı Uzman Doktor Kürşat
Ramazan Özdemir, Wushu sporunu hak ettiği yere taşımak üzere ekibinin
yönetime aday olduğunu bildirdi.

İstanbul'da düzenlediği basın toplantısı ile başkanlığa resmen aday
olduğunu kaydeden Özdemir, camiadan gelen talep üzerine aday olmaya
karar verdiğini belirterek, "Bugüne kadar federasyonda işler iyi
gitmiş olsaydı, ben yerine,  biz politikası uygulansaydı, yani camiada
hoşnutsuzluk yaratılmasaydı, ekibimden  birlikte çalışalım  teklifi gelmezdi.
Camiada bir huzursuzluk var. Şimdiye kadar temas ettiğim kulüp
yöneticileri, federasyonda aksayan ve şikâyetçi oldukları yönleri dile
getirdiler. Bizde ekibimle birlikte bu aksamaları kaldırmak için aday
olmaya karar verdik. Teftiş kuruluna yapılan şikâyetler sonucu,
federasyon başkanının  iki kez ceza alması ve en son da 3 aylık hak
mahrumiyeti cezası alması, camiadaki huzursuzluğun nedenlerini açıkça
ortaya koymuştur" dedi.
Özdemir, Wushu sporunu geniş bir tabana yaymak için projeler
ürettiklerini kaydederek,  "Wushu sporunu geniş bir tabana yaymak için
projelerimiz var. Bunun için ülkemize en iyi uzmanları getirerek,
sadece birkaç kişiyi eğitmek için değil, kitlelerin eğitimine önem
vereceğiz. Gerek hoca, gerekse hakemlerin uluslararası deneyimlerini
arttırıp, sporcularımızın ve hakemlerimizi olimpiyatlarda hak ettiği
yere getirmeyi hedefliyoruz.  Teknik heyetin seçiminde , biz değil,
camianın içinden, aday göstereceklerini, adil bir şekilde yine
kendilerine seçtireceğiz. Bizim dönemimizde, bu benim adamım, bu senim
adamın ayrımı yaşanmayacak, biz seçildiğimizde camianın tümünü
kucaklamayı taahhüt ediyoruz. Camianın belirleyeceği 5 kişiye
seçildiğimiz anda,  istifa mektubunu kendilerine  imzalayıp vereceğim.
Bunlardan 3 kişisi, adam kayırıyorsun hükmüne varırsa, derhal görevden
çekileceğimi sizlerin huzurunda  da taahhüt ediyorum".
Kulüplerin maddi imkânsızlıklarla boğuştuğuna dikkat çeken Özdemir, "
Bize genel kurulda yönetim görevi verilirse, bu kulüplere maddi imkân
sağlamak için öncelikle RTÜK kanunundan faydalanıp, Wushu sporuna olan
ilgiyi arttırmak için TRT ve Özel TV'lerde programlar yaptırıp
yayınlatacağız.  Ankara'da yaşıyorum. Dünya
Wushu şampiyonası Ankara'da yapılmış, ben dahil hiç kimse bilmiyor.
Çünkü,  hiç tanıtımı yapılmamış. Mevcut yönetim  bahane olarak da
parasızlığı ileri sürüyormuş.  Buna katılmıyorum, Çünkü  bugün birçok
firma, bu spora  sponsor olabilir. İşte benim ekibim, bu sponsorlukları
sağlayacak,  sponsorlardan  sağlanacak paraları da, kuracağımız vakıf
kanalıyla kulüplere, sporculara,  ihtiyacı olanlara aktararak, duyulan
maddi imkânsızlıkları kırmak istiyoruz "dedi.
Öncelikle alt yapıyı kuvvetlendireceklerini hatırlatan Dr. Özdemir, "
Bir şeyde başarılı olmak istiyorsak, öncelikle alt yapıyı
kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Yani  öncelikle İnsana yatırım yapmamız
çok önemli. İnsana yatırım yapan ülkelerin olimpiyatlardaki başarısını
görüyoruz. Bizde bu gerçeği göz önünde bulundurarak , buna  büyük önem
vereceğiz. Bu kulüplerin alt yapısını kuvvetlendirmeden başlayıp,
okulları tarayarak,  bu konuda bu spora yatkın sporcuları keşfedip,
maddi desteklerle destekleyip,  wushu'yu hak ettiği çizgiye getirmeyi
planlıyoruz. Tabii az önce de söylediğim gibi hocalarımızın bilgi ve
becerilerini arttırarak, başarılarını yükseltmek hedefimizi
gerçekleştireceğiz. Bunun için de bakanlıkların fonları dahil olmak
üzere, KOBİ destek kredileri olmak üzere akla gelene veya gelmeyen tüm
kaynakların bu spora aktarılması için elimizden geleni ziyadesi ile
yapacağımızı taahhüt ediyoruz."

yilmazparlar@yahoo.com


8.10.12

KASTAMONU KAMUOYUNA -KAS-KON-YILMAZ PARLAR


KASTAMONU KAMUOYUNA KASTAMONU KONFEDERASYONU (KAS-KON) -YILMAZ PARLAR

KASTAMONU KAMUOYUNA

Biz Kastamonu Konfederasyonu (KAS-KON) kurucusu ve/veya yöneticisi olan Kastamonu sivil toplum çalışanları, bugün Kastamonu sivil toplumunun birlik beraberlik noktasında geldiği noktayı, mevcut fotoğrafı,  sizleri bilgilendirmek amacıyla paylaşmaktayız.
Geçtiğimiz dönemde, yüzlerce köy derneği, onlarca ilçe derneği,  birkaç il derneği ve çok şubeli bir İl derneğimizle Kastamonu Sivil Toplumu dağınık ve görsel açıdan bir güç ifade etmeyen bir yapı görünümündeydi.
Bu dağınıklığı gidermek amacıyla, mevcut köy derneklerimizin bir araya gelmesi ile ilçe federasyonlarının kurulmasına hızla başlanmış ve kurulu İlçe federasyonu sayımız 12 olmuştur. Ayrıca, Ankara ve İstanbul’da, bulunan iki İl Federasyonumuz mevcuttur.  Gerek İlçe Federasyonlarımız, gerekse Ülkemizin farklı şehirlerinde ki İl Federasyonlarımız arasında bir koordinasyon sağlanması gerekliliği ortaya çıkmış ve geçtiğimiz yıl içinde Kastamonu Konfederasyonu (Kas-Kon) kurulmuştur.
Kastamonu Sivil Toplumunun, 5253 sayılı dernekler kanunu gereği,  mevcut en üst çatısı Kastamonu Konfederasyonu ‘ dur.
Yaşadığımız kentte, güçlü bir yapıya kavuşabilmek için STK gücümüz büyük önem arz etmektedir.  Sıla ile gurbet arasında güçlü bir bağ kurmak ve gurbetteki büyük gücü örgütlemek için mevcut Derneklerimizin, Federasyonlarımızın ve Konfederasyonumuzun iyi bir uyum içinde birlikte çalışması ve tek sesliliği sağlaması şarttır .
Yapıların sağlamlığı temelin güçlü olması ile orantılıdır ve Kastamonu Sivil Toplumunun   “ Temel Yapı Taşları “ Köy dernekleri ve Kastamonu İlçe Dernekleridir. 
Köy Dernekleri ve Kastamonu İlçe Derneklerinin fiili desteği ve  üye katkısı olmadan hiç bir İl Derneği, Federasyonlar ve Konfederasyon başarılı olamaz.
Bu nedenle, İstanbul’daki en eski İl Derneğimiz Olan KAS-DER‘in Şube Yapılanmasının bulundukları İlçelerde, gerçek anlamda,  Kastamonuluları temsil edecek hale gelmesi, ancak ve ancak, şubelerin kurulu bulundukları ilçelerde faaliyet gösteren,  Köy Derneklerimiz ve Kastamonu İlçe Derneklerimizin Yönetimleri ve Üyeleri ile birlikte oluşturulacak kadrolarla Bağımsız Kastamonulular dayanışma derneklerine dönmeleri halinde mümkündür.
Bu şekilde oluşan dernekler, örneğin Esenler Kastamonulular Dayanışma Derneği , yapılandıkları İlçedeki Yerel yönetimlerin ana muhatabı olacaktır. Bu sayede bulundukları İlçe ile ilgili Tüm faaliyetler onlarla Birlikte koordine edilecektir.  Kısacası STK yapımız, temsili anlamda düşündüğümüzde, Kastamonu Partisi gibi olmalıdır. Bu kapsamda yapılacak olan çalışma takviminin sıralamasının aşağıdaki gibi olması sağlam bir yapılanma için şarttır.
İstanbul’un her ilçesinde KASDER şubeleri bağımsız derneklere dönüştürülmelidir ve o ilçedeki tüm Kastamonu il, ilçe, köy derneklerinin katılımıyla,  Sokak – Sokak, Mahalle – Mahalle yapılanarak Gençlik ve Kadın Kolları ile birlikte aktif olarak çalışan güçlü bir yapıya kavuşması,
İstanbul’un her ilçesinde kurulmuş olan bu bağımsız KASDER derneklerinin, KASDERFED’e üye olmalarını takiben yapılacak KASDERFED Olağanüstü Genel Kurulu ile mevcut KASDER Genel Başkanının başkanlığında KASDERFED’in yeni yönetiminin ve kurullarının belirlenmesi,
KASDERFED içerisinde yer alan Köy ve İlçe Derneklerinin, eğer kurulu Federasyonları varsa, kendi İlçe Federasyonlarına katılmaları; Federasyonu olmayan İlçelerde de mevcut derneklerinin kendi ilçe federasyonlarını kurmalarını teşvik ederek kurulacak olan İlçe Federasyonlarına katılmalarını sağlamak. 
Tüm İlçelerimizin Kurulu olmayan köy derneklerinin ister bir kaç köy bir araya gelerek, isterlerse de tek tek kurulmasını teşvik ederek HİZMET ZİNCİRİNDEKİ (daha doğrusu İMECE Zincirindeki)  eksiklerin tamamlanmasını sağlamak.
Halihazırda kurulu bulunan Ankara KASDERFED ve kurulma çalışmaları devam eden Bursa KASDERFED’in ve de diğer İllerde oluşabilecek olan KASDERFED yapılanmalarının KASKON çatısı altında birlikte olmalarını sağlamak, 
İlk Olağan Genel Kurullarını tamamlamış Tüm ilçe Federasyonlarının KASKON çatısı altında bütünleşmesini sağlamak.
Yukarıdaki süreç, iyi organize edilerek hızlı bir şekilde, en fazla 6 ay içinde, tamamlanabilir ve bu yapılanmanın en üst noktası olan Kastamonu Konfederasyonu Olağanüstü Genel Kurulu, kurulu ve kurulacak olan ilçe federasyonlarımız ve il federasyonlarımızın katılımıyla, büyük bir şölen havası içinde gerçekleştirilerek yapılanma arzu edilen hale gelmiş olur.
Bu şekilde, Kastamonu Sivil Toplumu üyelerinin birbirleriyle daha iyi kaynaşması ve etkin bir şekilde projeler ortaya koyarak, başta İstanbul olmak üzere,  yerel yönetimlerde söz sahibi olmaları sağlanmış olur.
Yapılacak çalışmanın kalıcı olması ve uzun vadede Kastamonu’ya, Gurbetteki Kastamonululara ve Ülkemize faydalı olması tamamen düzgün bir teşkilat yapısı kurmakla mümkündür. Hemen bir şeyler yapalım, ‘alel acele ve plansız davranalım’ talepleri hiç bir sorunu çözmediği gibi daha da karışık hale getirir.  Amacımız planlı ve kalıcı bir çalışma yaparak,  Temeli sağlam, çatısı geniş ve herkesi kucaklayan bir yapı oluşturmak; insanımıza, şehrimize ve ülkemize hizmeti en iyi şekilde vermektir.
Sorunlara duyarlı, Toplumsal Başarıyı Bireysel Çıkarlarının Önüne Koyma Becerisine Sahip Ve kendi aklı – vicdanı ile hareket etmeyi becerebilen tüm STK çalışanlarımızı, yapacağımız teşkilatlanma ve bütünleşme çalışmalarına, katkı koymaya davet etmekteyiz.
Tek ses, tek yürek Kastamonu olmak arzusuyla hepinizi selamlıyoruz.
Kastamonu Konfederasyonu
Yönetim Kurulu ve Başkanlar Kurulu Üyeleri
yilmazparlar@yahoo.com

ÖNCÜ KADIN SANATCI JALE YASAN-YILMAZ PARLAR

ÖNCÜ KADIN SANATCI JALE YASAN

İSO Sanat Galerisi 24 Eylül – 11 Ekim 2012 tarihleri arasında, Türkiye resim tarihinden öncü sanatcı kadın usta bir isim Jale Yasan farklı dönemlerde yaptığı eserlerinini sergiledi.



Sergide göze çarpan   İbrahim Çallı’nın ve Naci Kalmukoğlu tarafından 1948 yılında yapılan Jale Yasan’ın büyük boy portresi de yer aldı.Sergi açılışında oldukça yüksek sayıda ressamlar bulunurken sanatcının kızı Fitnat Katırcıoğlu’yakınları olan sanatcı Nevbahar Aksoy, Berna Mavisever,, Setenay Özbek gibi isimler yalnız bırakmadı.    
İstanbul'da doğan Jale Yasan 1956 yılında resim yapmaya başladığını. Ressam Şeref Akdik İlk hocası olduğunu kızı Fitnat Katırcıoğlu’ndan bilgileniyoruz.

 Fitnat Katırcıoğlu’ndan Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nde Zeki Faik İzer Atölyesine devam ettiğini. 1959'da Devlet Resim ve Heykel Sergisi ile Paris Musee d'art Moderne'de açılan Club International Feminin Sergisine katıldığını. 1959-1967 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümü öğrencilerini özendirmek amacı ile Yasan Portre Ödülleri verdigini . İlk kişisel Sergisini 1961'de Ankara Sanatseverler Kulübünde, ikinci kişisel sergisini aynı yıl İstanbul Şehir Galerisinde açtığını öğreniyoruz. .



Fitnat Katırcıoğlu annesini anlatmaya devam ediyor. “ 38 yıllık bir sanat geçmişi olan ve 1994’de vefat eden, ressam Jale Yasan , İbrahim Çallı , Şeref Akdik , Zeki Faik İzer gibi büyük sanatçıların destek ve derslerinden sonra, yetenek ve yaratıcılık kabiliyeti sayesinde yaptığı değişlik tarzda eserleri ile türk resim tarihinin devrelerini imzasını atmıştır.

Dedem  Atatürk’ün savaş arkadaşı , Ömer Lütfü Yasan Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda , önce Amasya Milletvekili olup , sonraki yıllarda Nafıa Vekilliği ( Bayındırlık Bakanlığı) yapmıştır.

Gerek yurt içi ve dışında bir çok sayıda kişisel ve karma sergilere katılmıştır. Sanayi Odası Sanat Galerisindeki sergisinde ( 24.09-11.09 2012) , 1956-1975 seneleri arasında yaptığı yağlı boya tabloların o devirlerin sanat akımından esinlenip  özgün şekildeki yaratıcılığına şahit oluyoruz.

Jale Yasan , ayrıca 1972’de kurulmuş olan ‘Uluslararası Kadınlar Partisi’ nin kurucularındandır.      


Ressamlığının yanında 1959-1967 yılları arasında her yıl İstanbul Güzel Sanatlar Akedemisi’ndeki öğrencilere ‘Jale Yasan Sanat Ödülleri’ vermiştir. Sanatçı aynı zamanda  mesen , tablo koleksiyonculuğu ve değişik siması ile Türkiye dahilinde sanat ortamına büyük destek olmuştur.”
 İSO Sanat Galerisi sergi  11 Ekim 2012 tarihine kadar devam edecektir.

yilmazparlar@yahoo.com 
 
 
 



28.9.12

İKSV, ÖNCÜ VE RESMİ SPONSORLARINA TEŞEKKÜR ETTİ-YILMAZ PARLAR

SIR SIMON RATTLE YÖNETİMİNDEKİ BERLİN FİLARMONİ ORKESTRASI,
TÜRK SOLİSTLER EFE BALTACIGİL VE FORA BALTACIGİL İLE BİRLİKTE
İKSV’NİN 40. YAŞINI KUTLADI

İKSV, 40. YIL ÖZEL KONSERİ ÖNCESİNDE
ÖNCÜ VE RESMİ SPONSORLARINA TEŞEKKÜR ETTİ



İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), 27 Eylül Perşembe akşamı
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen Berlin Filarmoni Orkestrası’nın verdiği
40. Yıl Özel Konseri öncesinde öncü ve resmi sponsorlarına teşekkür etmek için
özel bir resepsiyon düzenledi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın katılımıyla gerçekleştirilen teşekkür
resepsiyonu, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın açılış
konuşmasıyla başladı. Bülent Eczacıbaşı konuşmasında, “Özel kuruluşların üstlendiği
uzun süreli ve kapsamlı sponsorluklar, kâr amacı gütmeyen kültür-sanat kurumları için
hayati önem taşıyor. Öncü ve resmi sponsorlarımıza, hem uluslararası ölçekte
dört festival ve iki bienali başarıyla gerçekleştirmemize katkıda bulundukları hem
de birçok farklı kuruma örnek oluşturarak ülkemizde kültür-sanat sponsorluğunun
yerleşmesini sağladıkları için içten teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.

Konuşmanın ardından İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı,
İKSV’ye destekleri için Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir teşekkür plaketi
sundu. Defne Halman’ın sunuculuğunu üstlendiği resepsiyonda daha sonra,
İKSV Öncü Sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu adına CEO Dr. Erdal Karamercan ile
İKSV Resmi Havayolu Türk Hava Yolları adına Genel Müdür Doç. Dr. Temel Kotil,
Resmi İletişim Sponsoru Vodafone Türkiye adına İcra Kurulu Başkan Yardımcısı
ve Türkiye Vodafone Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Süel ve Resmi Taşıyıcı
DHL Express adına Kurumsal İletişim Müdürü Nur Bircan’a, Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı tarafından
teşekkür plaketleri takdim edildi.

Gecede ayrıca İKSV 40. Yıl Özel Konseri olan Berlin Filarmoni Orkestrası
Konseri’nin gerçekleştirilmesine katkıda bulunan eş sponsorlara da birer teşekkür
plaketi takdim edildi. Borusan Otomotiv, Eczacıbaşı Topluluğu,
Ethem Sancak-Hedef Alliance Holding AŞ, Koç Holding, Mercedes-Benz Türk
AŞ, Bell Şirketler Topluluğu ve Organik Holding AŞ yetkililerine plaketleri, Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı
tarafından verildi.

Resepsiyonda plaket alan kurum yetkililerinin isim ve unvanlarını
ekte bulabilirsiniz.

Sponsor ve destekçi kurumlardan birçok davetlinin katıldığı resepsiyonun ardından, Berlin Filarmoni’nin verdiği
İKSV 40. Yıl Özel Konseri başladı.

Günümüzün en önemli klasik müzik oluşumlarından Berlin Filarmoni Orkestrası, daimi şefi Sir Simon
Rattle yönetiminde Türkiye’den iki solistle İKSV’nin 40. yılı için verdikleri özel konserle dinleyenlere uzun süre
unutulmayacak bir müzik gecesi yaşattı. Kariyerlerini yurt dışında sürdüren genç Türkiyeli müzisyenlerden
çellist Efe Baltacıgil ve kardeşi kontrbas sanatçısı Fora Baltacıgil, konserin solistleri olmanın yanı sıra
Berlin Filarmoni Orkestrası ile çalan Türkiye’den ilk solistler oldular.

2002 yılından bu yana Sir Simon Rattle’ın yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası konsere
Schubert’in “Bitmemiş Senfoni”si ile başladı. Ardından Efe Baltacıgil ve Fora Baltacıgil’in solistliğinde
Bottesini’nin “Viyolonsel ve Kontrbas için Düzenlenmiş Grand Duo Concertant”ını seslendiren orkestra,
programı Beethoven’in “La majör 7. Senfoni”si ile noktaladı. Şef Sir Simon Rattle, Berlin Filarmoni Orkestrası
ve konserin Türk solistleri Efe ve Fora Baltacıgil konser bitiminde dinleyenler tarafından dakikalarca ayakta
alkışlandı.

Müzik yönetmenliğini ve daimi şefliğini Wilhelm Furtwangler, Herbert von Karajan ve Claudio Abbado gibi
20. yüzyıla damgasını vurmuş şeflerin ardından 2002 yılından bu yana Sir Simon Rattle’ın üstlendiği
Berlin Filarmoni Orkestrası, dünyanın en önemli orkestralarından biri olarak kabul ediliyor. 130 yıldır her
bir konseri tüm dünyada dikkatle takip edilen Berlin Filarmoni’nin Sir Simon Rattle ile kaydettiği bol ödüllü
albümleri baroktan çağdaşa geniş bir yelpazeye yayılıyor. Berlin Filarmoni Orkestrası’nı ilk kez 1987’de
Mahler’in 6. Senfoni’sinde yöneten Sir Simon Rattle, 2018 yılına kadar orkestranın daimi şefliğine devam
edecek. Aldıkları pek çok ödülün yanı sıra gençlere yönelik çalışmalarından ötürü Sir Simon Rattle ve
Berlin Filarmoni Orkestrası, 2007 yılında UNICEF tarafından İyi Niyet Elçisi tayin edildi.

Şubat 2005'te Sadece 10 dakikalık bir provayla çıktığı Philadelphia Orkestrası konserinin ardından Amerikan
basınının “son derece özgün, harika sesi, kuvvetli kişiliği ve ifade derinliği olan bir solist” olarak nitelendirdiği
Efe Baltacıgil, 2005 Genç Konser Sanatçıları Uluslararası Seçmeleri'nde birinci oldu. Kazandığı Peter
Jay Sharp Ödülü neticesinde 2005 Aralık'ında New York'ta ilk kez sahneye çıktı. Washington Sahne
Sanatları Cemiyeti Ödülü ile de 2006 Nisan'ında Washington DC'de ilk konserini verdi. Yurt dışında adını
en sık duyduğumuz viyolonselcilerimiz arasında yer alan ve birçok önemli orkestrayla dünya çapında
organizasyonlarda sahneye çıkan Efe Baltacıgil, Eylül 2011’den beri Seattle Senfoni Orkestrası’nın çello grup
şefliğini üstleniyor.

İlk derslerini İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası birinci kontrbasçısı olan babasından alan Fora Baltacıgil,
kontrbas ile dokuz yaşında tanıştı. İstanbul Devlet Konservatuarı'nı 2001 yılında bitiren sanatçı,
Philadelphia'daki Curtis Müzik Enstitüsü'nde Hal Robinson ve Edgar Meyer gibi hocalarla çalışma fırsatı buldu.
2006 yılında Curtis’ten mezun olan Fora Baltacıgil, aynı yıl Minnesota Orkestrası’nda birinci kontrbas olarak
orkestranın sürekli kadrosunda yer aldı. 2008'de Yo-Yo Ma'nın İpek Yolu Topluluğu'nda yer almasının yanı sıra
önemli festivallerde hem solist hem oda müziği sanatçısı olarak konserler veren Baltacıgil, 2009’da
Berlin Filarmoni Orkestra’sına geçti. 2004'te Delaware Senfoni Konçerto Yarışması'nda ve 2006'da
Riverside Sinfonia'nın Caprio Genç Sanatçılar Yarışması'nda birincilik kazandı. 2009'da McKnight
Vakfı Minnesota Fahri Sanatçısı unvanını alan Baltacıgil, 2012’nin Haziran ayında dünyanın en önemli
orkestralarından New York Filarmoni Orkestrası’na kontrbas grup şefi seçildi.


Şef Sir Simon Rattle yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası, solistler Efe Baltacıgil ve Fora Baltacıgil,
İstanbul konserinin ardından 28 Eylül’de İzmir Uluslararası Müzik Festivali kapsamında Efes Ticaret Agorası’nda
bir konser daha verecek.


yilmazparlar@yahoo.com


23.9.12

AKM ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ-SALT GALATA'DA -YILMAZ PARLAR

 






Modernleşme sürecinin tanığı AKM şimdi sahnede SALT tarafından, Kalebodur desteği ve Tabanlıoğlu Mimarlık katkısıyla 21 Eylül 2012-6 Ocak 2013 tarihleri arasında düzenlenecek Modernin İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977 sergisi Türkiye’deki modernleşme sürecinin mimarlık ve üretimdeki yansımalarını inceliyor. Türkiye’nin modern kültüründeki mihenk taşlarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) 31 yılı bulan zorlu yapım süreci ve dönemin üretim koşulları, Modernin İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977


 sergisiyle gün ışığına çıkacak. Güçlü ortaklık, tarihi sergi SALT tarafından, Kalebodur desteği ve Tabanlıoğlu Mimarlık katkısıyla 21 Eylül 2012-6 Ocak 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek sergi, Hayati Tabanlıoğlu mimarlık arşivinden belgeleri de içeren bir çalışmayla binanın incelikli tasarım ve yapım süreçlerini tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkaracak. Mekânsal ve dekoratif unsurlarla, AKM’nin kurumsal tarihinin yanı sıra Hayati Tabanlıoğlu’nun mimari yaklaşımını da inceleyen proje, İstanbul'un en sofistike yapılarından biri olan AKM'nin oluşum hikâyesini ve modern mimarinin gelişimini gözler önüne serecek. Modern mimarlık ve tasarım ikonu Küratörlüğünü Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş’un üstlendiği sergide, AKM’nin 31 yıllık zorlu yapım sürecine odaklanılacak. AKM’nin, bir dönemin modern mimarlık ve tasarım ikonu olduğunu vurgulayan Derviş ve Karakuş, Hayati Tabanlıoğlu önderliğindeki ekibin avangart vizyonuyla binayı nasıl yaptığını detaylı olarak vurgularken izleyiciye,




Türkiye’deki modernizm hakkında fikir veren arşivsel perspektif de sunacak. Sembol yapının maketi de sergilenecek AKM’nin mimari nitelikleri ve mimarlık tarihindeki yerinin izleneceği sergide, sanatın kamuya açılması çabasının güçlü bir temsili haline gelen binanın maketi de yer alacak. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın hazırladığı ve Kalebodur’un finanse ettiği 1/60 ölçeğindeki maket, izleyicinin binayı tüm mimari detaylarıyla okuyabilmesine olanak tanıyacak. Sembol yapının maketi, Kalebodur tarafından, serginin kapanmasının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na armağan edilecek. Dönemin yaratım ve üretim süreçlerini anlamak Mimar Murat Tabanlıoğlu, birinci derece kültür varlığı olarak tescil edilen AKM’nin, ikinci yapımından (1977) yaklaşık 35 yıl sonra çağdaş teknoloji olanaklarıyla güncellenmesi ve günümüze uygun bir altyapı ile işlevlerini en etkin biçimde kazanması amacıyla yenilenebileceğini belirtti. Tabanlıoğlu, “AKM’nin, 2013 yılında kent yaşamına tekrar katılması konusunda kaydedilen ilerlemeye paralel gerçekleşen bu sergi, özellikle binanın mimari önemini vurgulaması ve herkese açık bir arşiv olarak sunulması açısından çok değerli. Savaş sonrası modern mimarlık bağlamında temsili özelliği olan AKM, dönemin yaratım ve üretim süreçlerini anlamak ve değerlendirmek konusunda istisnai bir analiz vakası. Özellikle Hayati Tabanlıoğlu’nun düzenli tuttuğu notlardan, arşivlediği belgelerden izlediğimiz proje geliştirme yöntemleri ve titizliği ise, mesleğin icrası ve 1960’ların mimarlık ortamının tespiti konusunda yol gösterici” dedi.
,




 Kalebodur’dan modern Türk mimarisine destek Türkiye’de ilk seramiği üreten Kale Grubu’nun, geliştirdiği ürün ve teknolojilerle Türk mimarisine önemli katkılarda bulunduğunu kaydeden Kale Grubu Yapı Ürünleri Grubu Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı İhsan Karagöz de sergi ile ilgili şunları söyledi: “55’inci yılımızda, Türk mimarisinin sembol yapısı olan AKM’yi inceleyen böylesine önemli bir çalışmanın içinde Kalebodur markamızla yer almanın heyecanını yaşıyoruz. İlk AKM’nin yapımında Kalebodur ürünlerinin kullanılmış olması bizim için ayrı bir övünç kaynağıdır. Alanında Türkiye’nin en büyük, dünyanın önde gelen sanayi kuruluşlarından biri olan Kale Grubu, sosyal sorumluluk projeleri ve sponsorluklarla modern Türk mimarisini desteklemeye devam edecektir.” Modernleşme çabalarının arka planı AKM, 1946’da bir opera binası olarak projelendirildi. Bina birçok mimari müellifin çeşitli tasarımlar yaptığı uzun ve zorlu bir sürecin sonunda, 1969 yılında mimar Hayati Tabanlıoğlu tarafından tamamlandı ve İstanbul Kültür Sarayı adıyla faaliyete başladı. Ancak ertesi yıl çıkan ağır bir yangın nedeniyle yedi yıllık bir inşa dönemine girerek 1977 yılında Atatürk Kültür Merkezi adıyla yeniden kullanıma açıldı. 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca AKM’nin planlama, yapım ve işleyişinde meydana gelen bu iniş çıkışlar, modern devlet ve toplum kurumları oluşturmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme çabalarının arka planındaki dinamiklere işaret ediyor. Hayati Tabanlıoğlu Mimarlık Arşivi sergi boyunca açık Tabanlıoğlu Mimarlık’ın katkısıyla SALT Galata’daki SALT Araştırma bünyesine dâhil edilen Hayati Tabanlıoğlu Mimarlık Arşivi de, serginin başlangıcından itibaren araştırmacı ve ilgililerin erişimine açık olacak. Sergi kapsamında düzenlenecek etkinlikler, saltonline.org adresi ile SALT’ın Facebook sayfasından duyurulacak. Bugüne kadar misafirlerini ağırlayan AKM şimdi SALT Galata’da misafir: Modernin İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977 21 Eylül 2012-6 Ocak 2013 SALT Galata, Açık Arşiv Küratörler: Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş


yilmazparlar@yahoo.com


22.9.12

FULYA TERACE-SANAT GEZGİNİ-YILMAZ PARLAR


FULYA TERACE SANAT GALERİYE
SANATCI AKIYOR
Türkiye'nin en büyük online sanat galerilerinden biri olan, www.sanatgezgini.com, Fiziki satış noktalarımdan bir yenisi olan Terrace Fulya'da Alev Tunca, Cem Sağbil, Ayşegül Kırmızı, Bülent Yavuz Yılmaz, Gündüz Karul, İdil Üstünel, Suna Tüfekçibaşı, Saim Dursun, Arzu Ataman, Mehmet Kutlu ve Şerif Günyar gibi sanatcıların seramik, resim, heykel eserlerinden oluşan karma sergiyle sanatseverlere kapılarını açtı.
Kutay Demir sevilen klasik eselerin repertuarı ile verdiği Flüt mini konserle atmosfere ayrı renk kattı.


Farklı karmaları her zaman sanatseverlerle buluşturacaklarını dile getiren galeri ilgililerinden Sezin Tekin’den aldığımız bilgiler  Türkiye'nin en büyük online sanat galerisi www.sanatgezgini.com olarak, Terracefulya galerimizde her ay değişen karma sergiler ile geniş portföyümüzden yapacağımız özel sergiler, davetler ve sanatçı buluşmaları ile sizlere TerraceFulya & Sanatgezgini işbirliğinin keyifli imkanlarını sunacağız. Galerimizde, yaşadığınız mekanlar için seçim yapabileceğiniz orijinal eserlerin yanısıra, aksesuar ve hediye seçimleriniz için de pek çok alternatif bulabiliceksiniz.”

Galeride son zamanların parlayan yıldızı sinema ve televizyon dizi film oyuncusu Derya şen’e  rastlıyoruz. Derya Şen’in resim ve heykel sanatına olan hayranlığını zaman ve fırsat nisbeti dahilinde yaptığını öğreniyoruz.
Sanat tarihi kısa değerlendirilmesiyle sinema sanatcısının Plastik sanatla heykelcilikle  derinden ilgilendiğini engin bilgilere ve kültüre sahip olduğunu gözlemliyoruz.  
Derya şen ile yaptığımız sohbeti Derya Şen sanatsal hareketlerden sanat akımlarından başlatıyor.  

Tarihsel süreç içinde ele aldığı sanatsal Performans ve çalısmalarından sanat tarihinde kavramsal boyutlardan verdiği örneklemelerle resim sanatında fütürizme etkilerini, politik felsefen sezgisel algı kavramı sanata temel bakış niteliğine büründürmesini özetledikten sonra farklı teknikleri açıklayarak beğenisini dile getirerek eserler önünde duruş sergiliyor. Bizde kendisini görüntülüyoruz.

yilmazparlar@yahoo.com

 

15.9.12

BAĞCILAR’DA GÖKKUŞAĞI“7 Bölge 7 Renk Kültür Sanat Festivali”-Yılmaz Parlar









BAĞCILAR’DA GÖKKUŞAĞI
TÜRKİYE’NİN TURİZM KÜLTÜR SANAT ÖZETİ TÜRKİYE’NİN NUFUSUN %1 OLAN BAĞCILAR 7 COĞRAFİ BÖLGENİN RENKLİ KÜLTÜRLERİNE EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR.
Bağcılar Belediyesi, 22 sivil toplum kuruluşu ile ortaklaşa yeni bir etkinlik yaratarak 9 gün devam edecek “7 Bölge 7 Renk Kültür Sanat Festivali” başlatdı.
MİNİK KALPLERİN GÖSTERİLERİ SON DERECE MÜKEMMEL VE GURUR VERİCİYDİ
Bağcılar belediyesine ait ilkokul seviyesi yaşlardaki çocuk mehter takımı hem sempatik hemde büyüklere meydan okurcasına kusursuz güzellikteydi.
Meydan da mehter takımın gösterisiyle açılışı yapılan festival protokol konuşmaları ve gösterileri için Ramazanda kurulan bütün ramazan boyunca ilmi konferanslar verilen İrfan sofra çadırı gösteri alanına geçildi.
Programın açılışında konuşan, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, “Bağcılar’ın göçlerle kurulan bir ilçe, ancak doyduğumuz yere de entegre olarak yaşamak zorundayız. Doğdumuz yeri elbette unutmıyacağız. Bağcılar Türkiye’nin özeti daha doğrusu, İstanbul özeti. Bağcılar’da istanbul’un en büyük ilçesi olarak dolayısıyle Türkiye’nin özeti. Zaten 750.000 civarındaki nüfusu Türkiye nüfusunun % 1 kadar.” Şeklinde festivalin anlamını kültür alış veriş önemini ifade etti.
İstanbul Milletvekili Ünal Kacır, Birlik ve beraberlik ihtiyacı duyduğumuz şu günlerde 7 renk ayrı ayrı güzelliktedir ancak ahenk içindedir vurgusunu altını çizerek yaptı. “Hepimiz ülkemizin farklı bir bölgesinden İstanbul’a geldik. Sizler Kastamonu’dan geldiniz ben de Giresun’ndan Şebinkarahisar’dan geldim. 81 vilayetimizden insanlarımız geldi- Yaylalara bayılıyorum. Orada her renkten çiçek var. Bin bir çiçek ama bir renk. Anadolu’da insanlarımız rengarenk halı kilim dokuyor ama en kaliteli kök boyalarını kullanıyor ve boyalar birbirine solmuyor. Hiçbir rengi soldurmamalıyız. İç içe geçmiş renkleri ayıramazlar. Mozaik değil, ebruli olmuşuz. Ayıramazlar ama üzerler, üzüyorlar” dedi ve “Binbir Çiçek Ama Bir Aheng” sözüyle slogan oluşturdu
KASDER Genel Başkanı Latif Çilingiroğlu ve KASDER Bağcılar Şube Başkanı Mahir Karakaş birer konuşma yaptılar. Plaket verilişlerinden sonra
Bağcılar Belediyesi Bilgi Evi öğrencilerinin halk oyunları gösterileri ve Kastamonulular Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KASDER) ait Kastamonu yöresine özgü folklorik sunumları beğeni topladı.
Türk Halk Müziği Sanatçısı Hasan Yılmaz sahne aldı. Bir anda salonda bulunanlar kendilerini ayakta oynar buldular. Birbirinden canlı türküler ve oyun havaları okuyan Hasan Yılmaz ortalığı coşturarak mahalli sanatçılara sahneyi bıraktı sanatcıların verdiği mini konserlerle ilk gün sona erdi.
yilmazparlar@yahoo.com


KORE TURİZM ORGANİZASYONU İSTANBUL ŞUBELERİNİ RESMEN AÇTILAR -YILMAZ PARLAR









TURİZMDE KORE SAYFASI

KORE TURİZM ORGANİZASYONU İSTANBUL ŞUBELERİNİ RESMEN AÇTILAR


“5 yıl içerisinde hedefimiz 40 bin Türk’ü Kore’ye getirebilmek”

Kore-Türkiye arasında gerek turizmi gerek kültür sanat bağlarını dahada sağlamlaştırarak daha iyi istenilir seviyelere getirmek geliştirmek maksadıyla, Kore Turizm Organizasyonu İstanbul şubesini açtı.

13 eylül 2012 Riltz Carlton Hotelde sabah yapılan Basın Toplantısı ardından, çeşitli standlarda tanıtım yapan turizm ile ilgili firmaların B2B ikili görüşmeleriyle devam etti.
Standlarda tanıtıma ilgi duyan ve katılan ekonomi gazetecileri derneği EGD Başkanı Celal Toprak, Ekonomi gazeteciler dernek üyelerinine tamamen ekonomik bilgileri içeren brifing verilmesinide sağlamış oldu.

Akşam resepsiyonda Kore Büyükelçisi Sang-Kyu LEE, Kore Cumhuriyeti konsolosu Bae Joon Ho, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Türizm Bakanlığı Müsteşar yardımcısı, Kore Turizm Organizasyonu Genel Müdürü LEE Charm Kore gazilerini temsilen bir heyet başta olmak üzere turizmin ilgili ünlü simaları katıldı

Kore Turizm Organizasyonu İstanbul Şubelerini resmi açılışının temsili kurdele kesiminde beyaz eldivenlerde giyilerek makasla kesildi.

Resepsiyonda, dünyaca ünlü Kore çıkışlı geleneksel perküsyon müziğinin türü olan "samul nori"den doğan “Nanta show” geceye olağanüstü renk kattı.

Koreye uçak biletleri ve paket turların voucher ları Kore firmaların elektroniklerin teşkil ettiği hediye kart çekilişleriyle heyecanlı keyifli vakitler geçiren konuklar,Kore kısa tanıtım filmi izlediler.

Gecenin protokol konuşmalarında Kore Elçisi ve Konsolosluğun özet konuşmaları “Kore turizm organizasyonu, son zamanlarda ekonominin gelişmesi ile birlikte hızlı bir şekilde ilerleme gösteren dünyanın büyük ülkelerine yeni şubeler açarak aktif bir şekilde turizm için pazarlama faaliyetleri göstermektedir. Sadece iş hamcını büyütmek değil iki ülke insanın kültürel bağlarını geliştirmek dostluk geçmişi uzun senelere dayanan ülke insanlarını birbirine dahada yaklaştırmak.maksadı gütmektedir.

Türsab Başkanı Başaran Ulusoy’ da aynı duygu düşünceleri paylaşarak turizmde iki ülkenin iş birliği içinde hareket edebileceklerinin altını çizdi.

Kore gazileri adına kısa konuşma yapan Kore gazisi hala o anların heyecanı duyduğunu dile getirdi.

Kore Turizm Organizasyonu’nun Genel Müdürü LEE Charm, “Şubat 2012’de Güney Kore Cumhurbaşkanı Lee Myung-bak Türkiye’yi ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesi sonucunda iki ülke arasında serbest ticaret anlaşması imzalandı ve birlikte gelişelim sözü verildi. Biz de Kore’de turizm sektörünü canlandırmak için örnek ülke olarak Türkiye’yi seçtik

Türkiye’yi ziyaret eden Koreli sayısı 170 bin kişiye ulaştı. Kore’yi ziyaret eden Türklerin sayısı 17 bin kişi Kore’nin Türkiye’de tanıtımı için yıllık 400 bin dolarlık bütçe ayırdık. Kore geçen yıl turizmden 10 trilyon 200 milyar dolarlık bir gelir elde etti. Bunun daha da artmasını hedefliyoruz.”diyerek Basın toplantısındaki konuşmasını özetledi.

Resepsiyon konuklarına birer Kore hatırası geleneksel yelpaze hediye verilmesiyle gece son buldu.

yilmazparlar@gmail.com