SES GÖRÜNMEZ MEVCUDİYETİN DUBLÖRÜDÜR.
“Her Düşenin Kanadı Yoktur”
Vehbi Koç Vakfı projesi olarak 2010 yılında kurulan
Arter sanatda 9 Haziran - 18 Eylül 2016
tarihleri arasında Selen Ansen'in küratörlüğünü yaptığı "Her Düşenin
Kanadı Yoktur" isimli, Bas Jan Ader, Phyllida Barlow, Cyprien Gaillard,
Ryan Gander, Mikhail Karikis - Uriel Orlow, Void ve Anne Wenzel gibi
sanatcıların eserlerinin yer aldığı sergi sanatseverlere kapılarını açıyor.
"Her Düşenin Kanadı Yoktur" sergisi 8 Haziran
2016 Çarşamba günü düzenlenen bir ön gösterimle basın mensuplarına tanıtıldı.
VOID,
“beyaz gürültü” isimli enstalasyonunda, birbiri üzerine bindirilen ses
frekanslarından ortaya çıkan ses-manzarası sesin titreşebilmesi ve
aktarılabilmesi maddeye ihtiyaç duyduğu bilgisinden hareket ediyor. Ses
dalgası, geçtiği her yerde izler bıraktığı, etkileşime girdiği tüm yüzeylere
kaydedilirliği ve onları aşındırırmasını, madde ve ses arasındaki sayısız
karşılaşmanın hafızası ile dolu olduğunu, dolayısıyla, dinlenen açık bir hafıza
olduğunu anlatıyor. İstanbul’dan seçtikleri çeşitli yüzeylerin kalıbını
çıkarıyor ve bu kalıpları ses çıkaran nesnelere dönüştürüyorlar. İkili,
izleyiciyi kentteki saklı anılara ve izlere kulak vermeye davet ediyor.
Uriel
Orlow terkedilmiş bir kömür madeninde kaydettikleri video çalışmasında,
toprağın altındaki sesleri, geri çağırdıkları anılarla beraber yüzeye çıkıyor.
İşte bu
nedenle, İnsanın psişik dünyasına ait linguistik semptomlar sesler; aklın,
arzunun, dürtünün, fiziğin, siyasetin, süper egonun, metafiziğin, etiğin,
fantezinin sesidir. Bu seslerin hemen hemen bütününü dünyamızda
imgeselleştirilmiş olarak bulmak mümkündür.
Kaynağı
bilinmemesiyle güç alan sesin arkasından gidilir. Aslında arkasından gidilen bu
ses bir boşluk kaynaklıdır. İnsan, simgesel kültürel alanda
özneleşmek
için öznel egzotik ve otantik duyum, arzu ve algılarını dışlar, bastırır.
Böylelikle simgesel-kültürel alanda özneleşen birin psişik dünyasında kapanmaz
bir boşluk meydana gelir. İmgelerle sunulan ses hem bu boşluktan meydana gelir
hem de bu boşluğu imler
Uriel
Orlow’un izleyiciyici yeraltı dünyasına götüren eseri ister istemez bizleri
ülke ekonomisine katkı, ailesine gelir sağlamak adına uygun olmayan şartlarda
çoğunluklada kötü kazayla sonuçlanan kömür başta olmak üzere yer altı maden
ocakları faciaları hafızamızı tazeliyor. Yeraltındaki çalışmaları esnasında
sesleri dile getirirken gözlerindeki okuduğunuz her anlam maden ocaklarında
kaybetdiğimiz evrensel olarak bu insanların yansımaları.
Sanatçılardan Phyllida Barlow, Anne Wenzel ve VOID
ikilisi de hazır bulunduğu, Basın Toplantısında küratör Selen Ansen “Yerçekimi” ve “ağırlık-vakar” kavramları
etrafında geliştirilen “Her Düşenin Kanadı Yoktur” isimli serginin, düşme
eylemini fiziksel bir düşüş, beceriksizlik ya da yetersizlikten kaynaklanan bir
sonuç, veya kötü yazgının-lanetin getirdiği kaçınılmaz son gibi ilk
çağrışımlarının ötesine geçerek ele alındığını birbirinden bağımsız eserlerin
yer almasına dikkat edildiğini dile getirdi.
Selen Ansen “Her
şeyin her an düştüğü ve düşmeye devam ettiği fikrinden hareket eden sergi, bir
toz zerreciğinin onu yere inmeye zorlayan kaderiyle dilimizin ucundan
dökülüveren sözcüklerin kaderini birbirine bağlayan ortak bir koşula işaret
ediyor ve maddesel olsun ya da olmasın her şeyi düşmeye zorlayan bu ortak
zeminde, beklenmedik ile sıradan olanı birbirine bağlayan baş döndürücü bir
hareketin üretici gücünü açığa çıkarmayı amaçlıyor. Sergiye omurgasını veren
düşme eylemi, gerçekliğin yüceltilmesine dayalı bir sanat geleneğinden
uzaklaşarak, yüzeyle meşgul olan ve dipte olmayı kabullenen bir sanatsal jestin
izini sürmeyi mümkün kılıyor –daha iyi düşebilmek ve yenilebilmek için.
Yükseliş ve düşüş arasındaki dengeye odaklanan sergi,
en kişisel izleklerden tüm beşeri yapıtlara, hatta toplumların seyrine uzanan
bir ölçekte çöküşün sürekliliğini araştırıyor. Yerçekiminin gücünü açığa
çıkaran sergideki işler, kendi zamanlarına tanıklık eden ve mit kökenli
gelenekten uzak yükseliş ve inişler sunarak tüm zamanlara ait ve tarihsel
sınırları aşan bir dinamiği bağlam içine yerleştiriyorlar.” Şeklinde serginin
konseptini açıkladı.
Phyllida
Barlow’un “isimsiz: yıkıksahne2016” ve
“isimsiz: sütun2016” adlarını taşıyan
iki yapıtı, yükseliş ve düşüşe dair anlatıları şekillendiren “dikeylik”
kavramının egemenliğini çürütüyor.
Ne
kadar büyük ve sağlam görünüyor olurlarsa olsunlar, kırılgan bir yanları
olduğunu çöküşü anlatıyor. Mimari ve tarihi referanslarıyla pek çok çağrışıma
imkan kılıyor.
Tavandan
asılı farklı yerlerde ve farklı yüksekliklerdeki siyah güvenlik kamera heykelleri birer tehdit
olabilirliği ve birer gözlemci oluşlarını görmezden gelinemiyeceğini anlatıyor.
Anne Wenzel’in “Sessiz Manzara” adlı
yerleştirmesi düşüş ile çöküş arasındaki yakınlığa işaret ediyor.
“yücelik” çöküşünü gözler önüne seriyor.
Bu nedenle her düşenin kanadı yoktur.
yilmazparlar@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder